Her İstiklâl Marşı çaldığında bir şey olur bana. Öyle hani “tüylerim diken diken” değil, bildiğiniz beynim - bedenim alarm verir. Kalbim hızlanır, dizlerim hafif titrer, gözlerim akın akın taşar. Sanki kalbimin içinde yüzlerce yıllık bir film oynar. O ilk “Korkma!” sesi gelir ve kaybederim bütün direncimi. Normalde öyle kolay kolay da ağlamam. İçimde biriktirir acıları, gözyaşlarına beton dökerim adeta. Ama konu Atatürk olunca, İstiklâl Marşımız, vatanımız olunca... Ansızın içimdeki bütün güvenlik önlemleri iptal olur. Gözyaşı bezi komutan “hazır ol” der, ben daha ikinci kıtada selam dururken ağlamaya başlamışımdır. Bir keresinde çocuğumun anaokulundayız. Tören var. Küçücük ellerinde bayraklar, gözlerinde o masum ışık. Biri çıkıyor sahneye, minicik sesiyle “Ey büyük Atatürk…” diyor. Ben o anda çocuğun sesinin arkasında top sesleri, rüzgârda dalgalanan bir bayrak, alnı terli bir asker görüyorum. Gözümün önüne Çanakkale düşüyor, yanımda veliler “ay ne tatlı okuyorlar” derlerken cevap veremiyorum...ağzımda düğüm var, boğazımda memleket. Sadece törenler değil mesele. Her yerde ağlıyorum.Markette arka fonda “İzmir Marşı” çalınca mesela..Kasiyer “nakit mi kart mı?” diye sorarken “Atam…” diye titreyen detone sesim ben. Normal bir duygusallık değil. Bu; genetik miras gibi bir şey. Sanki atalarımın yorgunluğu, dedemin duası, ninemin sabrı hep içimde duruyor. Ansızın marş, çocuk sesi, bayrak dalgalanışıyla hepsi uyanıyor içimde
Ağlıyorum çünkü gururluyum.
Ağlıyorum çünkü minnettarım.
Ağlarken burnumu çekiyorum, gözlerim şişiyor, suratım kızarıyor ama utanmıyorum. Çünkü gözlerimde yaş değil; tarihimiz var, toprağımız var, toprağımızda umut var. Birbirimize emanet olduğumuzu bilmenin , sorumluluğu taşımanın farkındalığı, geçmişlerimize duyduğumuz minnet var Diyeceğim o ki yarın yas tuttuğumuz
İçin ağlamayacağız #10Kasım, bir yas ya da anma değil, farkondalık ve anlama günüdür.
Ölüm, sadece bedenin durduğu yerdir; fikirler yürümeyi bırakmaz. Gazi Mustafa Kemal Atatürk “Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır,” derken, kendi yokluğunu bir milletin varlığına dönüştürüyordu. O cümle bir vedadan çok, bir uyarıdır: “Ben gideceğim, ama sen kalacaksın. Kalmak, görevdir.” #birbirimizeemanetiz
Atatürk’ün istediği insan, sorgulayan insandır. Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür… Bu üç kelime, bu milletin omurgasıdır. Biz çoğu zaman bu omurgayı kamburlaştırdık. Eleştirmekten korktuk, okumayı unuttuk, düşünmeyi lüks sandık. Oysa fikir, düşünülmedikçe ölür; söylenmedikçe solar; yaşanmadıkça anlamını kaybeder.
Yarın 10 Kasım sabahı, herkes susacak..Şehir, deniz, kuşlar… İçimizde bir ses duyacağız metalik ; o ses ne acıdır, ne öfke. Hatırlamanın sesidir. Her Kasım bu nedenle bir bitiş değil; başlangıcın eşiğidir. Her yıl o eşiğe geliriz, dururuz. Kimimiz ağlar, kimimiz susar. Ama asıl mesele, yürüyüp yürüyemediğimizdir. Kasım, kapanan kapı değil; her defasında yeniden aralanan bilinçtir. Yaşlılarımızın buruşmuş elleri bebeklerimizin yüzlerini güneşe çevirir Atalarımızın ninelerimizin babalarımızın ve bizlerin gözgöze geldiğimizde tam yüreğimizin ortasında hissettiğimiz gibi Yarın değerlerimize sahip çıkmanın önem ve gerekliliğini bir kez daha yaşayacağız Birbirimize tutunarak Emanetinimize sahip çıkarak Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü Saygı minnet ve özlemle anıyoruz, her geçen gün daha çok anlıyoruz
Yorumlar
Kalan Karakter: