Yarım kalmış şeyler sizinle arasında görünmez bir bağ kurar, gündüz usulca kolunuzdan çekiştirir, gece uykunuzun tam ortasında kalbinizi yoklar. Zihninizin en sessiz anında bile ışığı yanık bir oda gibi belirir. Yarıda kesilen bir konuşma, tam ortasında kapatılan bir kitap, ertelenen bir hedef… Hepsi içimizde ince bir sızı bırakır. Bu sızı kolay kolay susmaz; sanki bir yerde açık kalmış bir pencere rüzgârla hafifçe çarpıyormuş gibi içten içe hatırlatır kendini. Tamamlanmadıkça kapanmaz, kapanmadıkça huzur vermez. Zeigarnik etkisi, bu sızının bilimdeki adıdır. Psikolog Bluma Zeigarnik’in 1920’lerde yaptığı deneyler, garsonların ödenmemiş hesapları canlı bir dikkatle hatırladıklarını, ödeme gerçekleştiği anda ise belleğin bu yükü sessizce bıraktığını gösterdi. Bu küçük gözlem, insan zihninin derin bir sırrını fısıldıyordu: Tamamlanmamış olan, asla unutulmaz... Yalnızca bireysel merak ya da zihinsel alışkanlık değil, varoluşsal dinamiklerden bahsediyorum. Tamamlanmamışlık, zihne uyanıklık verir. Bellek eksik olanı silmek yerine diri tutar; onu zaman zaman önümüze fırlatır, bizi yeniden o noktaya çeker. Sanki zihnimizin bir köşesinde ışığı açık kalmış bir oda vardır; o odanın varlığı bizi huzursuz eder ve farkında olmadan oraya dönmek isteriz. Ne zaman o eksik tamamlanır, kapı kapanır, ışık söner, içimizde kısa bir dinginlik doğar. Ama çağımızda bu dinginlik nadir bir lükstür. Bildirimlerin bitmeyen akışı, sürekli değişen gündemler, ertelenmiş kararlar ve yarım bırakılmış planlar zihnimizi daima tetikte, daima açık tutar. Bitmemiş her hikâye, içimizde çırpınan bir kuş gibidir. Onun kanat seslerini susturmanın tek yolu hikâyeyi tamamlamaktır. Öte yandan bugünün dünyasında hikâyeler hiç bitmez; kuşlar hep çırpınır. Yeni krizler, yeni meseleler, yeni sorumluluklar her gün yeni parantezler açar. Modern insanın ruh hali, bir türlü tamamlanamayan romanın sayfaları arasında sıkışıp kalmış gibidir. İnsan eksiklerini kapatmaya uğraşır; ama tamamladığı anda yeni bir eksiklik doğar, taze bir yara gibi kendini hissettirir. Sanki varoluş, sürekli yeni boşluklar açarak bizi arayışta tutar. Bu eksiklik yalnızca bireysel değil, toplumsal da bir gerçektir. Toplumların da hafızası vardır: yarım kalmış devrimler, ertelenmiş adalet, bitmemiş barış görüşmeleri kuşaktan kuşağa aktarılır. Kolektif hafıza da bireysel hafıza gibi tamamlanmamış olanı unutmaz. Toplum, çözülmemiş meselelerini sırtında taşır; bu yüzden bazı ülkelerde aynı tartışmalar nesiller boyunca yeniden alevlenir, aynı talepler tekrar tekrar dile gelir. Zeigarnik etkisi burada sosyolojik bir boyut kazanır: Bitmemişlik, toplumsal enerjiyi canlı tutar ama yorucu bir ağırlık da taşır. Modern dünya bu eksiklik duygusunu neredeyse sürekli bir haleye dönüştürmüş durumda. İklim krizi, yapay zekânın doğurduğu etik sorular, küresel eşitsizlikler, ekonomik kırılganlıklar… Hepsi kapatılmamış parantezler gibi insanlığın belleğinde asılı duruyor. Haberler bir süre manşetlerden düşse bile zihinlerimizde o ışık yanmaya devam ediyor. Toplum olarak da birey olarak da bu açık parantezlerin yarattığı gerginlikle yaşıyoruz. Bu gerginlik bir yandan eyleme geçirici, üretken bir güç; diğer yandan kaygıyı, yorgunluğu, öfkeyi besleyen bir kaynak. Bu nedenle tamamlanmamışlık, yalnızca huzursuzluk değil, aynı zamanda yaratıcı bir kıvılcım. Sanatçılar ve düşünürler bu enerjiden beslenir: ressam eksik çizgiyi tamamlamak için yeniden tuvalin başına geçer, bilim insanı yarım kalan deneyini sonuçlandırmak için laboratuvara döner. Aktivistler ve toplumsal hareketler de aynı itkiyle doğar; tamamlanmamış adalet duygusu insanları sokağa çıkarır. Bu enerjiyi yönetemeyen toplumlar, üretilen hareketin ağırlığı altında tükenmişlik, umutsuzluk ve kutuplaşma sarmalına sürüklenir. Asıl mesele belki de buradadır: Hangi parantezleri kapatacağız? Hangi eksikliklerin peşine düşeceğiz? İnsan bütün eksiklikleri tamamlayamaz; ömrü buna yetmez. Her çağrıya cevap veremez, her davetin peşinden gidemez. Bazı eksiklikler bizimle birlikte yaşar, bazı yaralar kapanmadan kalır. Belki de olgunluk, hangi eksikliklerle barışabileceğimizi bilmek, bazı ışıkları yanık bırakmayı göze alabilmektir. Tamamlanmamışlık Çağı’nda asıl özgürlük, hangi parantezleri kapatacağımıza bizim karar vermemizdir
Tamamlanmamışlık Çağı: Zeigarnik Etkisi, Toplumsal Bellek ve Modern İnsan
Yayınlanma :
11.09.2025 15:09
Güncelleme
: 11.09.2025 15:09
Yorum Yazma Kuralları
Lütfen yorum yaparken veya bir yorumu yanıtlarken aşağıda yer alan yorum yazma kurallarına dikkat ediniz.
Türkiye Cumhuriyeti yasalarına aykırı, suç veya suçluyu övme amaçlı yorumlar yapmayınız.
Küfür, argo, hakaret içerikli, nefret uyandıracak veya nefreti körükleyecek yorumlar yapmayınız.
Irkçı, cinsiyetçi, kişilik haklarını zedeleyen, taciz amaçlı veya saldırgan ifadeler kullanmayınız.
Türkçe imla kurallarına ve noktalama işaretlerine uygun cümleler kurmaya özen gösteriniz.
Yorumunuzu tamamı büyük harflerden oluşacak şekilde yazmayınız.
Gizli veya açık biçimde reklam, tanıtım amaçlı yorumlar yapmayınız.
Kendinizin veya bir başkasının kişisel bilgilerini paylaşmayınız.
Yorumlarınızın hukuki sorumluluğunu üstlendiğinizi, talep edilmesi halinde bilgilerinizin yetkili makamlarla paylaşılacağını unutmayınız.
Yorumlar
Kalan Karakter: