Suriye'nin kuzeyinden gelen haberler, PKK uzantısı PYD/YPG'nin sadece bir terör örgütü değil, aynı zamanda uluslararası güçlerin maşası olarak işlev gören bir siyasi proje olduğunu bir kez daha kanıtlıyor. "Eğitim reformu" adı altında yürütülen bu operasyon, bölge halkının kimliğini silmeye ve onları küresel güçlerin çıkarlarına hizmet edecek bir piyon haline getirmeye yönelik sinsi bir plandır.
Bu kültürel soykırım, yüzlerce yıllık Arap ve İslami kimliği yok sayarak, terör elebaşını yücelten ve kutsal değerlerimize saldıran bir müfredat dayatıyor. Bu durum, Batı'nın, özellikle de ABD'nin terörle mücadeledeki çifte standardını açıkça gösteriyor. Batı, bir yandan IŞİD gibi radikal gruplara karşı "demokrasi" ve "özgürlük" söylemlerini kullanırken, diğer yandan kendi stratejik hedefleri için PYD/YPG gibi terör örgütlerinin kültürel ve siyasi emellerine göz yumuyor. Hatta bu projeye açıkça destek veriyor.
Dilin ve eğitimin bir silah gibi kullanılması, bölge halkının hafızasını ve aidiyet duygusunu tahrip etmeyi amaçlamaktadır. Latin harflerine geçiş ve yerel lehçenin dayatılması, Suriye Kürtlerini Arap dünyasından kopararak onları İsrail ve ABD'nin bölgesel çıkarları doğrultusunda kullanabileceği izole bir gruba dönüştürme stratejisinin bir parçasıdır. Bu, Batı'nın bölgedeki etnik ve mezhepsel fay hatlarını derinleştirme politikasının somut bir örneğidir.
Fırat Üniversitesi'nin "Rojava Üniversitesi"ne dönüştürülmesi, bu siyasi mühendisliğin sadece okullarla sınırlı olmadığını, tüm toplumsal yapıyı hedef aldığını göstermektedir. Bu, bir eğitim kurumu olmaktan çıkıp, terör ideolojisinin militanlarını yetiştiren bir kamp haline gelme sürecidir.
Bu olaylar, Türkiye'nin terörle mücadeledeki haklılığını ve Suriye'deki operasyonlarının ne kadar hayati olduğunu bir kez daha ortaya koymaktadır. Suriye'nin kuzeyinde bir terör devleti kurulması, sadece Türkiye'nin değil, tüm bölgenin istikrarı için bir tehdittir. Uluslararası toplumun bu duruma sessiz kalması, Batı'nın demokrasi ve insan hakları söylemlerinin ne kadar iki yüzlü olduğunu kanıtlamaktadır.
Bu durumda Türkiye'nin atması gereken adımlar, sadece askeri değil, aynı zamanda diplomatik ve entelektüel alanda da olmalıdır. Bölge halkının sesi olmalı, bu kültürel soykırımın uluslararası arenada teşhir edilmesi için çaba sarf edilmeli ve terör örgütünün bu sinsi planlarına karşı Suriye'nin toprak bütünlüğünü savunan bir duruş sergilenmelidir.
Ahmet Ağca
Yorumlar
Kalan Karakter: