İnsanlık Nerede Uyanacak? Vicdanlara Bir Soru: Aylardır Süren Çığlık Karşısında Körelen Türkiye Vicdanı!
Aylardır Süren Bir Çığlık: Masumiyetin Parçalanışı
İnsanlık, aylardır süren bir soykırımın dehşetine tanıklık ediyor. Artık sadece direnen erkekler ya da masum kadınlar değil, çocuklar, bebekler parçalanıyor. Bir ulus, tepelerine ne zaman düşeceği bilinmeyen bombaların gölgesinde, savaşılacak bir düşman dahi görmeden, her an ölümün soğuk nefesini enselerinde hissederek yaşıyor.
Görüntüler o kadar yakıcı ki: Kucağında parçalanmış evladının kalanını birleştirmeye çalışan anneler, babalar... Buna ne psikoloji, ne yürek, ne de göz dayanır. Her an öleceğini bilerek, kucağındaki şehadetini kutlayan bir halkın destansı direnişi karşısında dünya, hayret verici bir sessizliğe bürünmüş durumda.
Bu yetmezmiş gibi, gelen haberler aklın sınırlarını zorluyor: Şehit cenazelerinin ve yaralıların kaçırılması, organ mafyasına teslim edilen bedenler, en büyük deri bankasını kurma çabaları... Ve nihayetinde, kalan parçaların mavi torbalarla Müslümanların önüne atılıp, silah zoruyla, kimin kimi gömdüğünün dahi belli olmadığı bir şekilde defnedilmesi.
Bu durum, sadece bir katliam değil; ruhun ve onurun kasten paramparça edilmeye çalışıldığı bir zulüm çeşididir. Hedef, açlıkla, psikolojik baskıyla öldürüp, kalanları toprağından göçe zorlamak. Ancak zulüm arttıkça, bu insanların direnişinin de bir o kadar güçlendiği görülüyor.
Kin ve İman İmtihanı: Türkiye'deki Çifte Standart
Bizim coğrafyamızda yaşanan bir başka dram ise tepkisizlik.
Üzücü olan, bazı çevrelerin siyasi kinleri ve mülteci düşmanlıkları yüzünden bu insanlık dramına, sokaktaki bir hayvana gösterilen tepkinin dahi yarısını gösterememesidir. Bu kinin, vicdanı köreltmesi ve ülkenin manevi dokusunu zedelemesi büyük bir tehlikedir.
Filistin halkının yek vücut, tek vücut duruşu, bizdeki manzarayla çarpıcı bir tezat oluşturuyor. Yıllardır üzerimize oynanan "böl, parçala, dağıt" projelerinin etkisiyle, dağımızda, meclisimizde, hatta apartmanımızda dahi Türk düşmanlarıyla aynı havayı solur hale geldik. Boynunda haç taşıyan da, cevşen taşıyan da aynı milletin fertleri iken, biz hala laik-ümmet kavgası yapıyoruz.
Bizim gündemimiz, kuduz olan hayvanların uyutulup uyutulmaması tartışmasıyken, bir yanda parçalanan, ısırılan çocuklar, diğer yanda başıboşluktan kaynaklanan zincirleme kazalarda ölen insanlar "istisna" sayılıyor. Oysa sokakta ne başıboş çocuk olmalı ne de başıboş hayvan. Her ikisi de potansiyel tehlike ve çözülmesi gereken toplumsal bir yaradır. Fakat bu konuya dahi vicdan yerine siyasi ve lojistik lobiler yön vermeye çalışıyor.
İmanımız Nerede Sınıfta Kaldı?
Filistin'in bu eşsiz direncine bakınca, insan dönüp kendi imanını sorguluyor.
Bir yanda, her şeyini kaybetme pahasına davasına sımsıkı sarılan, Kur'an'dan öğrendiği imanla dimdik duran bir millet; diğer yanda ise makam, mevki, para, ya da siyasi husumet uğruna vicdanını susturan, klavye kahramanlığından öteye gidemeyen bir kitle.
Kendi ülkesindeki haksızlığa ses çıkarırken bile, kolunu kıran personeli gazi yapma vaadiyle kandıran, şehit eşini merdivenlerde hakaretle susturan, liyakatsizliği ve şaibeyi görmezden gelen idarecileri gördükçe kahrolan vicdan sahipleri var. Tüm bu çürümeye karşı bireysel onurunu koruyup, haksız kazancı reddederek, zulme rıza göstermeyerek direnenler de var.
Ancak büyük resimde, gözünü "yabancı devlet kurtarsın" diye diken, katledilen çocuklara dahi yeterince kucak açamayan bir duruş, ağır bir sorgulamayı gerektiriyor.
Filistin'deki o çelik gibi iman ve yek vücut olma şuuru, Rabb'inden öğrenilen davasına bağlılık... İşte tüm insanlık için en büyük ders budur.
Kimse klavye kahramanı olmasın. Bu coğrafyadaki her birey, önce kendi vicdanını ve imanını sorgulamalı. O eşsiz direniş ruhu, inşallah bize de nasip olsun.
#gazzeyeumutol
#normallestirmeunutturma
Yorumlar
Kalan Karakter: