Bazı hakların telafisi yoktur. Bu cümle, son zamanlarda zihnimizi meşgul eden derin bir hakikat. İnsanoğlu, hani deriz ya, "Yaratılmışların en güzeli," Allah’ın özene bezene yarattığı canlı... Ne var ki çoğu zaman düşünüyorum da, insanlar yaradılışının özünden o kadar uzaklaştılar ki, bazen hayvanların safiyetine özenir duruma geliyoruz.
Dokuz ay karnında taşıdığı bebeği hastanede arkasına bile dönüp bakmadan bırakıp giden bir kadın... Yemeyip yediren, içmeyip içiren annenin evladının bağımlılık kurbanı olup, anne babasını hapse attırabilmesi... Bu örnekler, merhametten ne denli yoksun bir hale geldiğimizi acı bir şekilde gösteriyor. Empati ile sempati arasında mekik dokuyup insanlığımızı unutuyoruz.
Güven kelimesi içindeki tüm o anlamlar maalesef bizi kendi gölgemize bile güvenemez hale getirdi. Dost dediğimiz, zamanı gelince en azılı düşman olabiliyor. Ahir zaman dediğimiz bu olsa gerek; kim kuzu, kim kurt postundan bile anlaşılmıyor.
İyilik Mi, Saflık Mı?
Allah'ın cennetin kapısını cömertlere açacağına dair vaadi var ya, iyi olmak için elimizden geleni yapıyoruz. Dostlarımızı bir kenara bırakıp düşmanlarımızın bile iyi gününde, kötü gününde yanlarında olmaya çalışıyoruz. Sonuç mu? Her fırsatta bulduğu yerden ısırmaya devam ediyorlar. Ama biz yine de, Hz. Ali’den desturla, iyilik yapmaya devam ediyoruz. Ne var ki, bir Müslüman'ın bir delikten iki kez sokulmayacağı tezatlığıyla da baş başa kalıyoruz.
Eskiler, mantıkla düşünmenin duygusal düşünmeden daha garantili olduğunu söylerlerdi. Bu nedenle görücü usulünü önemserlerdi. Çünkü seven yürek, hep kendi bildiği pencereden izler hayatı ve gerçekleri görmezdi; görmek istediklerini görüyordu. Gençliğimden beri görücü usulünün mantıksızlığını düşünmüşümdür. Oysa ki mantıkla hayal arasındaki ince çizgiyi göremediğimizi çok geç fark ettim.
Peki sevdiğimizi düşündüğümüz insanları, dostlarımızı, akrabalarımızı ne kadar tanıyoruz? Sevgi bile göreceli bir kavram, ta ki sırtınızdan hançerlenene kadar. İşte o zaman menfaatler çarpışır, etekteki taşlar dökülür ve doğru bildiğiniz ne varsa hepsi yalan olur. Onurlu ve omurgalıysanız, hayata diklenmeden dik durursunuz. Sorun, boyun eğmediğinizde başlar.
Zor bir hayatınız varsa, bakmakla yükümlü olduğunuz insanların sorumlulukları altında eziliyorsanız, işte sizden kolay bir av yoktur. Fırsatını bulduğu anda saldırırlar, kullanırlar, gözünüzün yaşına bile bakmazlar. İş bahanesiyle, aşk bahanesiyle yaklaşırlar. Ne empati kurabilirler ne merhametle yaklaşabilirler. Oysa insan olmak, karşındaki insanı anlayabilmek değil midir?
Kul Hakkı ve Dobralık Tuzağı
Hani derler ya, insanoğlu ulaşamadığının esiri, ulaştığının nankörüdür. Büyüklerimizin yanılgılarıyla ve yaşanmışlıklarıyla bize yol gösterdiğini düşünemeyip, illaki düşüp dizimiz kanasın istiyoruz.
Velhasıl, domuz etini yemekten korktuğumuz kadar kul hakkından korkmuyoruz. Şu an kul hakkı diyenlere göre, insan haklarını savunanların samimiyeti neden bizi bu kadar çok şaşırtıyor? Bu sorunun cevabı için aynaya bakıp kendimize sormamız gerekiyor. Herkeste bir eleştiri, bir negatiflik, bir "dobralık" adı altında kalp kırma, Kâbe yıkma sevdası var.
Dobralığı marifet zannediyoruz. "Ben dobrayım arkadaş, işine gelirse, dost acı söyler," peki bu söz İslam'ın neresinde mevcut? İnsan kalbi Allah’ın karargâhı, Allah’ın tahtı diyoruz ya... Dobrayım diye övünerek söylediğin o acı sözler, Allah'ın gücüne gitmiyor mu? Dobralık bu kadar müstesna ise, Allah neden senin günahlarını yüzüne yüzüne çarpıp silkelen demiyor da, ayıbını gizleyip, "Kulum, tövbe et, bana dön," diyor?
Maalesef fetvayı, dini kendi çıkarlarımız için kullanıyoruz. Peki ya hakkına sebep olduğumuz, gözyaşına sebep olduğumuz yüreklerin hesabını hiç sorguladık mı? Kırılan kalple Allah arasındaki perdenin ne zaman kalkacağını bilemezsiniz.
Demem o ki, insanoğlu... Özellikle kadınlar narin yaratıklardır. Onun gözünde yaş, yüreğinde sızı olmak istemiyorsanız; emeğe, kul hakkına ve saygıya dikkat etmek zorundayız. Ayaklarının altına cennet serilen kadın, narin, naif, hanımefendi vasfıyla bu dünyanın en kıymetli emanetidir.
Yorumlar
Kalan Karakter: