Bugünlerde, toplumsal hayatımızın her alanında bir yozlaşmanın en acı yüzüyle karşı karşıyayız: Zorbalık. Sosyal medya paylaşımlarından televizyon haberlerine, hatta okul koridorlarına kadar sirayet eden bu virüs, ne yazık ki artık öğretmenlere kadar uzanmış durumda. Bir zamanlar "geleceğimizin mimarı" sayılan eğitimcilerimizin, sözlü ve hatta fiziksel saldırılara hedef olması, toplum olarak geldiğimiz trajik noktayı gözler önüne seriyor.
Bu durumun en can yakıcı yanı, bu eylemleri gerçekleştirenlerin, haddi aşan, zıvanadan çıkmış bir gençlik olmasıdır. Sınıfta cep telefonuyla öğretmeni aşağılayan, saygısızlığı bir "cesaret" nişanı gibi taşıyan bu tavır; bir yanda ahlaksız ve vicdansız bir nesil yetişiyor kaygısını haklı çıkarırken, diğer yanda bu çöküşün bilimsel ve duygusal kökenlerini sorgulatıyor.
Neden Vicdanlar Köreliyor?
Bu ahlaki erozyonun kökeninde bireysel ve çevresel birçok faktör yatıyor. Bilimsel araştırmalar, zorbalık yapan gençlerde sıklıkla empati eksikliği ve sağlıklı duygusal düzenleme becerilerinin yokluğunu tespit ediyor. Güç arayışı, düşük özsaygı ve sosyal medyada aranan anlık popülerlik; bu gençleri, yaptıkları eylemlerin yıkıcı sonuçlarından ahlaki olarak uzaklaşmaya itiyor.
Zorbalık yapan, kendi içindeki boşluğu dışa vuran bir birey haline gelirken, bu süreçte sadece mağdura değil, kendi ahlaki geleceğine de zarar veriyor.
Öğretmenlik Mesleği Değersizleşirken
Tüm bu zorbalık haberlerinin en yıkıcı ve uzun vadeli sonucu, öğretmenlik mesleğinin değersizleştirilmesidir. Öğretmenin sadece bilgi aktaran bir memur olarak görüldüğü, otoritesinin ve saygınlığının veli ve öğrenci tarafından hiçe sayıldığı bir ortamda, eğitimden bahsetmek mümkün değildir.
Öğretmenlerimizin yaşadığı güvensizlik, tükenmişlik ve yalnızlık hissi, tüm eğitim sistemimizin ruhunu zehirlemektedir. Zorbalığa karşı yalnız bırakılan, desteklenmeyen bir eğitimci, artık sevgi, şefkat ve rehberlik yerine sadece bir "görevli" haline gelir.
Çözüm: Disiplin, Rehberlik ve Ailenin Kutsal Görevi
Bu ahlaki çöküşü durdurmak için atılacak ilk adım, öğretmenlik mesleğinin itibarını acilen iade etmektir. Bununla birlikte, okullarda sıfır tolerans kültürünü yerleştirecek somut adımlar atılmalıdır:
1. Disiplin Yönetmeliği: Tavizsiz Uygulama
Zorbalığa karşı sıfır tolerans gösteren, net ve tavizsiz disiplin mekanizmalarının kurulması şarttır. Öğretmene yönelik şiddetin yaptırımı, caydırıcı olmalı ve uygulayıcılar veli veya dış baskı karşısında kararlarından geri adım atmamalıdır. Disiplin, sadece cezalandırma değil, toplumsal kuralları öğretme aracı olarak kullanılmalıdır.
2. Rehberlik Hizmetinin Yeniden Tanımı
Rehberlik servisi, sadece idari işler veya tercih danışmanlığı ile değil, doğrudan sosyal-duygusal gelişim, empati, öfke kontrolü ve çatışma çözümü eğitimleriyle zorbalığın
önlenmesinde aktif rol almalıdır. Zorba davranış sergileyen öğrenciye yaptırım kadar, davranışlarının nedenlerini anlamaya yönelik bireysel ve grup terapileri zorunlu tutulmalıdır.
3. Ailenin Kutsal Görevi ve Sorumluluğu
Veli, çocuğunun eğitim hayatının sadece bir gözlemcisi değil, temel ahlak ve saygı kurallarını öğreten ilk öğretmenidir. Yönetmelikler, velinin çocuğunun ahlaki gelişiminden sorumlu olduğunu ve zorbalık durumunda okulun kararlarına saygı duyarak işbirliği yapması gerektiğini açıkça belirtmelidir. Veliler, çocuklarına sınır koymayı ve başkasının emeğine/otoritesine saygı göstermeyi öğretmekle yükümlüdür.
Aksi takdirde, geleceğimizi emanet ettiğimiz bu gençlik, arkalarında paramparça olmuş bir eğitim sistemi ve vicdanı körelmiş bir toplum bırakarak, sadece bir "kayıp nesil" olarak tarihe geçecektir.
Artık sadece bilgi değil, vicdan eğitimi de zorunlu hale gelmelidir.
Yorumlar
Kalan Karakter: