Gökyüzü, insanlığın en eski meraklarından biridir. Yıldızları izleyen ilk insanın gözlerinde yanan o merak, bugün teleskoplarla, uzay teleskoplarıyla ve yapay zekâyla sürüyor. Ancak dikkat çekici bir gerçek var: Teknolojimiz ilerledikçe merakımız daralıyor. Bilimsel disiplinin adı altında, hayal gücüne yer bırakmayan bir dogmatizmle karşı karşıyayız. Son örnek mi? Elbette 3I/ATLAS.
2019’da tespit edilen 3I/ATLAS (ya da C/2019 Q4), Güneş Sistemi dışından gelen üçüncü bilinen nesne. “Yıldızlararası cisim” tanımına giriyor; yani bizim Güneş sistemimizin parçası değil, dışarıdan gelmiş bir misafir. Bilim dünyası onu hemen bir “kuyruklu yıldız” olarak etiketledi.
Ancak tıpkı 2017’deki ‘Oumuamua vakasında olduğu gibi, 3I/ATLAS da klasik modellerle açıklanamayan davranışlar sergiledi: beklenmedik bir hız, alışılmadık bir yörünge, hatta yüzey özelliklerinde sıradışı yansımalar…
Bazı bağımsız araştırmacılar, bu verilerin bir “doğal cisimden fazlasını” işaret edebileceğini öne sürdü. Kimileri “yapay kökenli olabilir” dedi — yani bir tür uzay aracı, bir gözlem sondası ya da uzak bir medeniyetin bıraktığı kalıntı…
İşte burada bilim dünyasının tutumu tartışma konusu.
Bir kısım bilim insanı, daha veriler tam incelenmeden “Bu kesinlikle kuyruklu yıldız” diyerek noktayı koydu. Neden? Çünkü aksi ihtimal —örneğin yıldızlararası bir uygarlığın izine rastlamış olma olasılığı— bilimsel kariyer açısından “fazla riskliydi.”
Ne yazık ki modern bilimin bazı alanları, meraktan çok konfor alanıyla yönetiliyor. Oysa bilimin özü, “kanıtlayana kadar reddetmek” değil, “kanıtlanana kadar sorgulamak” olmalıydı.
Bugün bir bilim insanı, “Ya 3I/ATLAS yapay bir nesneyse?” diye sorsa, hemen “komplo teorisyeni” etiketiyle dışlanıyor. Bu da bilimin dogmaya dönüşmesinin en tehlikeli hali.
Bir zamanlar gökyüzünde “taşların” düşebileceğine inanmayan bilim insanları vardı — ta ki göktaşları ellerine geçene kadar.
Bir zamanlar, Dünya’nın evrenin merkezinde olduğunu savunan bilimsel otoriteler, Galileo’yu yargıladı.
Yani tarih bize, bilimsel kibirin evrensel bir hastalık olduğunu defalarca gösterdi.
Bugün 3I/ATLAS’ı “sıradan bir kuyruklu yıldız” olarak etiketleyenlerin torunları, belki de bir gün “ilk yıldızlararası temas sinyali”nin verilerini inceliyor olacak.
3I/ATLAS belki gerçekten doğal bir kuyruklu yıldız. Ama belki de değil.
Belki o, bizi uzaktan izleyen bir uygarlığın yüzyıllar önce yolladığı bir sondanın kalıntısı.
Bilim, bu ihtimali reddetmek için değil, anlamak için vardır.
Ama ne yazık ki bazı çevrelerde “şüphe duymak” yerine “şüphe edenleri susturmak” tercih ediliyor.
Bu da bilimin en büyük düşmanıdır: dogmatik kesinlik.
3I/ATLAS bize sadece gökyüzünden gelen bir ışık parıltısı değil, aynı zamanda bir uyarı da getiriyor:
Evren sandığımızdan çok daha büyük, aklımızdan çok daha karmaşık.
Ve biz hâlâ, kendi önyargılarımızın atmosferinde hapsolmuş durumdayız.
Oysa tek yapmamız gereken şey, teleskobu biraz daha açıp ön yargısız bakmak.
Yorumlar
Kalan Karakter: