Her yıl yaz aylarının gelmesiyle birlikte Türkiye’nin dört bir yanından yükselen alev haberlerine neredeyse alışır hale geldik. Ancak bu alışkanlık, doğaya karşı işlenen en büyük vurdumduymazlıkların başında geliyor. Zira yangınlar artık bir doğa olayı değil, insanlık eliyle hızlandırılmış bir felaketin sonucu. Ve bu felaketin adı çok net: Küresel ısınma.
Türkiye, Akdeniz İklimi’nin hâkim olduğu geniş coğrafyasıyla, sıcak ve kurak yaz mevsimlerine yabancı değil. Ancak son yıllarda yaşanan yangınların sıklığı, süresi ve tahribat gücü, geçmişle kıyaslanamayacak ölçüde arttı. 40 dereceleri aşan sıcaklıklar, yüzde 10’un altına inen nem oranları, kuruyan toprak, yanıcı hale gelen orman örtüsü ve değişken rüzgârlar… Bunlar artık yangının “çıkması için yeterli” değil, “yayılması için elverişli” koşullar haline geldi.
Peki bu kadar hızlı değişimin sebebi ne?
İklim bilimciler, ısınan dünya atmosferinin yangın riskini çarpıcı biçimde artırdığını uzun süredir söylüyor. Ortalama sıcaklıklardaki her bir derecelik artış, buharlaşmayı hızlandırıyor, toprak ve bitki örtüsünü kurutuyor. Bu da ormanları adeta barut fıçısına çeviriyor.
Türkiye de bu sürecin dışında değil. Meteoroloji verileri, son 50 yılda ülkemizdeki sıcaklıkların belirgin şekilde arttığını gösteriyor. 2021’de yaşanan ve hafızalara kazınan Manavgat yangını, sadece sıcak hava değil, aynı zamanda küresel ısınmanın etkisiyle şekillenen rüzgâr rejimi ve kuraklıkla birleşerek, onlarca bin hektarlık alanı kül etti.
Elbette her yangın sadece iklimle açıklanamaz. İhmal, dikkatsizlik, bilinçsizlik ve kasıt da yangınların başlıca nedenleri arasında. Ancak geçmişte bir kibrit çöpüyle başlayıp kontrol altına alınabilecek yangınlar, bugün aynı başlangıçla çok daha yıkıcı hale geliyor. Çünkü zemin zaten hazır. Küresel ısınma, yangının yayılmasını kolaylaştıran koşulları yaratıyor; adeta ateşe benzin döküyor.
Bugün artık sadece yangını söndürmekle yetinemeyiz. Önce çıkmasını engellemek, sonra bu felaketi doğuran nedenlerle mücadele etmek zorundayız. Bu da yerel değil, küresel bir irade gerektiriyor.
Türkiye’nin iklim kriziyle mücadelede daha kararlı adımlar atması, orman yönetiminde bilimsel yaklaşımları esas alması, yangınla mücadelede teknolojiyi daha etkili kullanması ve en önemlisi toplumda doğa bilincini artırması gerekiyor.
Çünkü mesele sadece yanan ağaçlar değil. Yanan; toprağımız, suyumuz, oksijenimiz, canlılarımız ve çocuklarımızın geleceği.
Ve unutmayalım: Yangınlarla mücadele, sadece alevlerle değil, o alevleri besleyen ihmallerle, politikasızlıkla ve iklim adaletsizliğiyle de yapılmalı.
Yorumlar
Kalan Karakter: