Dünya uzun süredir Ortadoğu’da aynı acıyı izliyor. Bombalanan şehirler, yerle bir olan hastaneler, öksüz kalan çocuklar… Her defasında sahne aynı, aktör aynı, senaryo aynı: İsrail. Ancak artık sahnede “güvenlik” bahanesiyle insanlık suçlarını örtbas eden bir devlet değil; hukuku, ahlakı ve vicdanı kaybetmiş bir terör aygıtı var.
İsrail bir zamanlar “tehdit altındaki küçük ülke” imajına sığınıyordu. Ama bugün, dünyanın gözü önünde binlerce sivilin ölümüne neden olan bir yıkım makinesine dönüştü. Filistin topraklarında çocukları hedef alan füzeler, hastaneleri yerle bir eden bombalar sadece birer “askerî operasyon” değil; doğrudan insanlığa karşı işlenmiş suçlardır.
En acısı da şu: Bu yıkımın tam ortasında uluslararası toplumun vurdumduymazlığı. Dünya, diplomatik açıklamalarla, “endişeliyiz” cümleleriyle vicdanını rahatlatıyor. Peki ya o bombalar altında can veren masumlar? Onlar için “endişe” değil, adalet gerekiyor.
İsrail hükümeti, güvenlik bahanesiyle işgal politikasını sürdürürken aslında kendi varoluş temellerini dinamitlemektedir. Zira hiçbir devlet, masumların kanı üzerine kalıcı bir barış inşa edemez. Bugün İsrail’in politikaları, kendi halkını da tehlikeye atan, uluslararası izolasyonu derinleştiren ahlaki bir çöküşün göstergesidir.
Artık kimse “İsrail kendini savunuyor” yalanına inanmıyor. Bu, bir devlet terörüdür. Bombardımanların hedefinde militanlar değil; kimliği, dini, inancı “Filistinli” olan bir halk vardır.
Bu tablo karşısında sessiz kalmak, yalnızca İsrail’in değil, tüm dünyanın ortak utancıdır. Tarih, bu suskunluğu da yargılayacaktır. Çünkü bir gün her şey unutulacak olsa bile, o yıkıntılar altından bir çocuk sesi duyulacak:
“Dünya bizi neden korumadı?”
İsrail’in artık aynaya bakma zamanı gelmiştir. Çünkü bir devlet, korkudan değil, vicdandan doğar. Vicdanını yitiren bir devletin adı ne olursa olsun, geriye sadece terör kalır.
Yorumlar
Kalan Karakter: