Şehirler sadece yolları, kaldırımları, meydanlarıyla var olmaz.
Bir şehrin asıl kimliği; insanıyla, esnafıyla, sokak kültürüyle, yaşama tutunma çabasıyla şekillenir.
Bugün birçok şehirde benzer uygulamalar görüyoruz:
Kaldırımlar düzenleniyor, yayaların geçişi için alan açılıyor, işgaller azaltılıyor…
Bunların hepsi, modern şehircilik gereğidir.
Kimse buna itiraz etmez.
Ama şehircilik yalnızca fiziksel düzen değildir.
Şehircilik aynı zamanda duygu yönetimi, toplumsal hafıza, sosyal denge, piyasa hassasiyeti, kırılgan grupları gözetme ve kriz sonrası iyileştirme işidir.
Doğru uygulama, ancak doğru yöntemle anlam bulur.
Aksi hâlde iyi niyetli bir düzenleme bile
bir şehrin sosyal dokusunda istenmeyen yarıklar açabilir.
KIRILGAN DÖNEMDE ESNAFA SERTLİK, ŞEHİR AKLIYLA ÇELİŞİR
Deprem sonrası toparlanmaya çalışan şehirlerde bu incelik daha da önemlidir.
Bugün birçok esnaf; kepengini psikolojik bir dirençle açıyor,
günlük ticaretini şehirde kalma iradesiyle sürdürüyor.
Bu şehirler için belediye hizmeti;
sadece kanun uygulamak değil,
toplumu yeniden ayağa kaldırma görevidir.
İşte tam da bu nedenle;
esnafın kaldırım işgali gibi küçük ihlallerin çözümü,
sert dille, emirle, sosyal medya kameralarıyla değil;
şefkatli yönetim, kademeli yaklaşım ve kapsayıcı iletişimle yapılmalıdır.
Zira kırılgan ekonomilerde kırıcı uygulama, şehrin kendi enerjisini bozar.
BİR ŞEHRİN DEĞİŞİMİ: ALTYAPIYLA DEĞİL, YÖNETİM DİLİYLE BAŞLAR
Düzen kurmak kolaydır;
zor olan, bunu kırmadan dökmeden yapabilmektir.
1) Yönetim dili, şehir kalitesini belirler
Bir belediyenin vatandaşa yaklaşımı;
o şehrin “kalite standardını” belirler.
Güler yüzlü zabıta
YUMUŞAK ŞEHİR
Sert üslup
GERİLİMLİ ŞEHİR
Dinleyen yönetici UMUTLU ŞEHİR
Buyurgan yönetim
KÜSKÜN ŞEHİR
2) Kaldırımlar, yalnızca yayaların değil; kamusal ortaklığın alanıdır
Kaldırımı sadece fiziksel bir çizgi olarak görmek eksikliktir.
Kaldırım aynı zamanda:
— Ekonomik hareket alanıdır,
— Esnaf-vatandaş etkileşim noktasıdır,
— Sosyal yaşamın akışıdır,
— Kültürel temas yüzeyidir.
Dolayısıyla müdahaleler;
“altyapı düzenlemesi” değil, “sosyal hassasiyet operasyonu” olarak ele alınmalıdır.
3) Şehir yönetimi “ıslah” değil, “rehberlik” etmelidir
Dünyanın iyi örneklerinde belediyeler,
esnafla işbirliği kurar,
hatta alternatif çözümler üretir:
— Gölgelik düzenlemeleri
— Kayar modüller
— Ortak tasarım standartları
— Kaldırım çizgisi bilgilendirme broşürleri
— Kademeli geçiş takvimi
Bu yöntem, cezayı küçültür;
işbirliğini büyütür.
SOSYAL MEDYA BİR VİTRİN DEĞİL; SORUMLULUKTUR
Belediyecilikte son yılların en büyük hatası şudur:
Her türden uygulamanın “başarı gösterisi” gibi paylaşılması.
Birkaç eşyanın içeri alınmasını “gösteriye” dönüştürmek,
belediyeciliği reklamcılığa indirger.
Gerçek şehir vizyonu şudur:
Şovu değil, hizmeti büyüten belediye.
Sessiz yapılan doğru iş,
yüksek sesle yapılan yanlış işten her zaman daha kıymetlidir.
KENT VİZYONU: DÜZENLEME + EMPATİ = ŞEHRİN GERÇEK GÜCÜ
Bir şehir;
altyapısıyla gelişir,
ama insan ilişkileriyle büyür.
Bugün şehir vizyonu dediğimiz şey:
— Erişilebilirlik,
— Ekonomik dirençlilik,
— Şeffaf yönetişim,
— Kriz sonrası sosyal iyileşme,
— Katılımcı belediyecilik,
— İnsan odaklı kamu politikasıdır.
Bu kavramlar;
bir kaldırım düzenlemesinde bile kendini gösterir.
Kaldırım, sadece beton değildir;
şehir ahlakının ve yönetim kültürünün aynasıdır.
SON SÖZ: BİR ŞEHRİ KAYBETMENİN EN HIZLI YOLU, İNSANI İNCİTMEKTİR
Şehir düzeni önemli, evet.
Ama şehir düzeninden daha önemlisi;
şehrin birlikte yaşama ahlakıdır.
Bir şehir;
insanını anladığı ölçüde güçlenir.
Esnafının gönlünü aldığı ölçüde büyür.
Kamu hizmetini incitmeden yaptığı ölçüde gelişir.
Çünkü şehirler, kaldırımlarla değil; insanlar tarafından ayakta tutulur.
İnsan kırılırsa şehir kırılır.
Şehir incinmezse ülke incinmez.
Yorumlar
Kalan Karakter: