Bu ülkenin sessiz kahramanları, çocuklarının omuzlarında geleceği taşımaya devam ediyor.
Dün Gebze’deydim.
Yaklaşık yüz kişinin çalıştığı bir işletmede, çayımızı kahvemizi getiren iki emekçi kadınla sohbet ettim.
Biri, tek başına ODTÜ’de okuyan oğlunu tutuyor ayakta…
Diğeri, Hacı Bektaş Veli Üniversitesi’nde geleceğin mesleklerinden birine yönlendirmiş evladını.
Bir başka gün, bir arkadaşımın evine temizliğe gelen kadının, İstanbul’da beş yıldır avukatlık yapan oğlundan gururla bahsettiğine şahit oldum.
İşte tam bu anlarda insanın içinden tek bir cümle yükseliyor:
“Yaşasın Cumhuriyet.”
Çünkü bu ülkenin en sessiz kahramanları, çocuklarının omuzlarından geleceğe yürümeye devam ediyor.
Geçtiğimiz hafta sonu, sektörünün “Süper Lig” oyuncularının katılımıyla yaklaşık 350 kişiyi bir araya getiren TÜYAK’ın Konaklama Amaçlı Tesislerde Yangın Güvenliği Çalıştayı başarıyla yapıldı.
Dansöz yoktu, gece eğlencesi yoktu.
Sadece emek, sadece teknik, sadece sorumluluk…
Bolu’daki otel faciasından sonra, tam da doğru zamanda yapılan bir çalıştay…
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’ndan gelen “Çalışmalarımızda dikkate aldığımız meslek örgütüdür” ifadesi ise, bu yapının yıllardır hak ettiği ağırlığın bir kez daha altını çizdi.
Emeği geçenleri yürekten kutluyorum.
Ve gelelim şu komik soruya:
“Necmi Hoca, sen daha önce TÜYAK Başkanlığına aday olmuştun. Seçmediler. Niye farklı şehirlerde yapılan etkinliklere bile gidiyorsun?”
Bizim gibilerin küsmek gibi bir lüksü yok.
Çünkü…
Başka Türkiye yok.
Gelelim şu “gözünün üzerinde kaşın var” meselesine…
Bir arkadaşım var…
Lisansı elektrik mühendisliğinden. Meslek odasında görev almış; küçük ve orta ölçekli işletmelerde elektrik mühendisi bulundurulmadığında serbest çalışanların müşavirlik yapabilmesini sağlayan projenin fikir babası…
Bugün ülkenin dört bir yanında uygulanan bu modelin mimarlarından biri.
Bugüne kadar hiçbir serbest çalışan meslektaşından maddi ya da manevi çıkarı olmamıştır.
Hatta hep şunu söyler:
“İşletmeye fatura kesen arkadaşlarımızdan ‘sayende’ diyerek birer kravat hediye edilmiş olsa, herhalde kravat fabrikam olurdu.”
Buna şahidim.
Benzer birçok projeyi de hayata geçirmiş bir isimdir.
Üstelik döneminden sonraki yönetimlerin hemen her toplantısında adı övgüyle anılır.
Hatta bir lisans arkadaşının, “Yine onun yaptıklarını mı konuşacağız?” diye takıldığı kadar iz bırakmış biri.
Ve işin daha ilginci…
Uzun süredir bağlı olduğu şubenin listesine, Ankara’daki genel merkez seçiminde delege olarak bile yazılmaz. Bana göre delege göstermemeleri çok doğru; çünkü gittiği her ortamda mutlaka fark edilen biri… Dengeleri doğal olarak değiştirir.
Fazlası mı?
Olsa olsa genel başkanlık için adı geçer!
Olumlu iz bırakmak fıtratında var.
Sonraki her görevinde de benzer başarıları var.
Şimdi adı yaklaşan şube başkanlığı için geçiyor.
Ama kendisi bunu düşünmüyor bile…
Rahatsız olduğu tek şey ise şu gevezelik:
“Şube Başkanı olursa, bunu belediye başkanlığı adaylığı için kullanır.”
Oysa onun bir etikete ihtiyacı yok.
Misafir edildiği Antalya Belek'teki çalıştaya katılımının "TÜYAK ve destekleyen yapılar için maliyeti 80.000 TL’nin üzerinde."
Belediye incelemelerinden fabrika ziyaretlerine kadar uzanan, tamamen gönüllülükle yürüttüğü yoğun ve temiz bir mesai…
Hep misafir edilerek.
Ve niyet zaten hep ortada.
Ayrıca örnek mi istiyorsunuz?
Samsun’da bir partinin il başkanı aynı zamanda örgütte yönetim başındaydı.
İBB İSKİ’de üst düzey görev yapan bir meslektaş, yine meslek örgütünün yönetimindeydi.
Bursa Büyükşehir Belediyesi iştiraklerinde üst yönetimde olan bir meslektaş, yine odanın tepe kadrosundaydı.
En bilinen örnek ise Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar’ın yıllarca EMO üst yönetiminde görev yapmış olmasıdır.
Sonuç şu:
Üreten insandan, ufku geniş olandan, “Mesele vatansa gerisi teferruattır” diye bakandan rahatsız oluyorsan…
Söylenecek tek şey kalıyor:
“Gözünün üzerinde kaşın var.”
Yorumlar
Kalan Karakter: