(politika ayarı ince, şehir ve liderlik algısını besleyen versiyon)
Yazı insana bazen yeni bir sorumluluk yükler.
Yıllardır şehirleri, insanları, eksikleri ve imkanları anlattım; 416 belediyede dolaşırken de aynı şeyi gördüm: Söylenen sözün bir karşılığı olmalı. Söylenen söz, sadece eleştirmek için değil, bir yol göstermek için var olmalı.
Bu yüzden bugünden itibaren köşe yazılarımı “Necmi Cemal” imzasıyla sürdüreceğim.
“Necmi Cemal”, Arapça kökenli bir tanımdır ve “en parlak yıldız” anlamına gelir.
Bu anlamı iddia olsun diye taşımıyorum;
ama bir şehrin, bir toplumun, bir insanın yoluna küçük de olsa ışık tutabilen bir kaleme yakıştığını düşünüyorum.
Bu değişiklik, bir isim değişikliği değildir.
Bu, yazının yükünü biraz daha omuzlamak,
sözü biraz daha sorumlulukla söylemek
ve geleceğe dair beklentiyi sessizce sahiplenmektir.
Necmi Özdemir, teknik dünyanın, projelerin, sahaların imzasıydı.
Necmi Cemal ise artık şehre daha geniş bir pencereden bakan,
sadece tespit eden değil,
aynı zamanda “çözümün adımları nasıl atılır?” diye düşünen bir kalemin imzası olacak.
İsim değişmedi;
niyet değişmedi;
ama sorumluluk büyüdü.
Okuyucu zaten bilir:
Bazen bir imza, bir yolculuğun bir üst basamağa geçtiğini fısıldar.
İmzayı Değiştirdim; Hikâyeleri Değil
Geçen yazıda anlattığım gibi, artık köşe yazılarım “Necmi Cemal” imzasıyla yayımlanacak.
Kalemin ritmi genişledi, sorumluluk büyüdü, imza da yenilendi.
Öğretmenler Günü için yazdığım metin beklediğimden fazla okundu.
Daha önemlisi, bana gelen mesajlar…
İçlerinde öyle hikâyeler vardı ki, bir ülkenin öğretmen kavramıyla kurduğu bağı, iyiliğiyle de hatasıyla da bir kez daha yüzüme vurdu.
Bir okur yazdı:
> “Ben disleksiyim diye öğretmenim bana ‘geri zekâlısın, hatalı yazıyorsun’ derdi. Ağlardım.
Bugün herkesin cesaret edemediği kalın kitaplar yazıyorum.
Hâlâ harfleri karıştırıyorum ama geri zekâlı değil zeki biri olduğumu biliyorum.
Beni inciten o söz, bugün beni ben yaptı. Ona da teşekkürler.”
Bir başka okur, babasından söz etti:
> “Öğretmenin ekmeğiyle mayalandım.
Babam öldü ama adı hâlâ yaşıyor.
80 yaşındaki öğrencisi adını duyunca ayağa kalktı, ceketini ilikledi, beni kendi sandalyesine oturttu.
‘Hocamın kızısın’ diyerek indirim yaptı.
Öğretmenlik hayat boyu saygı demek.”
Ve üçüncüsü…
Benim hikâyem:
Ortaokul yıllarında derslere katılmayı çok severdim.
Bir gün coğrafya dersinde petrol zengini ülkeleri anlatıyordu öğretmenimiz.
Elimi kaldırıp, “O ülkelerle sınırımız varsa bizde de verimli koyular vardır” dedim.
Demez olaydım.
Bir tokat, sıraya çarpan bir alın ve uzun süre taşımak zorunda kaldığım iz…
Sonra üniversiteye kadar süren sessizlik, cevapları içimden verme alışkanlığı, derse katılmaktan uzaklaşma…
---
Bu üç hikâye aynı kapıya çıkar:
Öğretmen, insanın hayatına dokunan ilk otoritedir.
İyiliği ömür boyu taşınır; hatası da.
Ama şu da bir gerçek:
Bu ülkenin çocukları, kırılmışlıklarından bile yol çıkarabiliyor.
Bu da memleketin en büyük gücü.
Bugün şehirler üzerine yazıyoruz, sorunlara çözüm arıyoruz, geleceği konuşuyoruz…
Ama her yazının temelinde bir gerçek var:
Biz ne olduk, ne yaptıksa;
bir öğretmenin eliyle mayalandık.
O imzanın değerini unutmadan,
doğruyu söylemekten vazgeçmeden
yolumuza devam edeceğiz.
Necmi Cemal
(En parlak yıldız değil; ışığını insanlardan alan bir kalem.)
Yorumlar
Kalan Karakter: