Bir şehirde yıllar verirsiniz; emeğinizle, fikrinizle, alın terinizle bir şeyler inşa edersiniz.
Köklü bir çınar gibi o şehrin kimliğine karışırsınız.
Ama bir sabah, tüm o emeklerin üstünden öylece geçip giden bir haber, bir cümle, bir yorum çıkar.
Ve anlarsınız ki, bu ülkede en zor şey; anlaşılmak değil, içselleştirilmek.
Kimi insan duyar ama dinlemez,
görür ama anlamaz,
tanır ama takdir etmez.
Çünkü içselleştirmek, bilgi değil bilinç ister.
Bir şehirde, bir kurumda, bir toplulukta yıllarını vermiş insanların emeği
bazen bir “etiket” kadar bile kıymet görmez.
Çünkü kolay olan konuşmaktır; zor olan ise geçmişi ve katkıyı yüreğinde taşımaktır.
İçselleştirmek, sadece duymak değil, değerin farkına varmaktır.
Kendinden olmayanı yok saymak, farklı düşüneni dışlamak,
bir toplumu zayıflatır; bir şehri yorar.
Oysa gerçek sahiplik, bir tabelaya ya da soy ismine değil,
emeğe ve aidiyete dayanır.
Bugün hâlâ “bizden” ve “onlardan” ayrımı yapanlar var.
Oysa bir şehri büyüten, köken değil; katkıdır.
Birinin yıllarca adım adım yükselttiği bir değeri,
tek bir önyargıyla görmezden gelmek;
en büyük kayıplardan biridir.
Her fırsatta “biz aynı gemideyiz” diyenlerin,
kürek çekenlere laf atması da ironiktir.
Gemiyi yürütmek için sadece kaptan değil,
emek veren her yolcu değerlidir.
İçselleştirmek zor geliyor; çünkü zahmetli bir iştir.
Birini anlamak için onun geçmişini bilmek,
emekle yoğrulmuş hayatına saygı duymak gerekir.
Ama biz, hız çağında yaşıyoruz;
sabırdan uzak, önyargıya yakın bir dönemde.
Ve şimdi gelin, küçük bir aynaya bakalım:
Bir gün siz ve sizinle aynı şehirde yaşayıp,
katma değerli izler bırakmış ama içselleştirmekte zorlandığınız biri,
yan yana aynaya baksanız…
Ve aynı anda sorsanız:
“Ayna ayna söyle bize; bu şehre kim daha yararlı işler yapmış?”
Ayna ince bir sessizliğe bürünür…
Sonra belki şöyle der:
“Ben gördüklerimi unutmam.
Kim taş koyduysa bilirim,
kim söktüyse de.”
Bazıları aynadan kaçabilir ama,
vicdanın aynası bu kadar cömert değildir;
görmek istemeyene bile gerçeği gösterir.
Kısacası, mesele “sahip olmak” değil;
ait olmayı içselleştirebilmektir.
Bunu yapamadıkça, her başarı öksüz,
her emek sessiz kalacaktır.
Ama merak etmeyin…
Ayna bir gün herkese aynı cümleyi kurar:
“Söz değil, iz bırakanlar hatırlanır.”
Yorumlar
Kalan Karakter: