Bir dalın yandığını görmek vicdandır. O daldan yeniden çiçek açmasını istemek umut. Ama o dalı tekrar koruyamamak, işte o ihanettir.
Gökyüzüne yükselen dumanlar, görmezden geldiğimiz yılların tortusunu toprağa geri indiriyor. Yanıyor dediğimiz sadece orman değil. Sanki hafızamız; bağlarımız, köklerimiz, gölgemiz… İzmir’de, Manisa’da, Hatay’da, Balıkesir’de, Muğla’da, Sakarya’da, Eskişehir’de… Ülkenin dört bir yanında aynı acı, aynı şaşkınlık, aynı sessizlik. Yangınlar başlıyor, haberlere düşüyor, birkaç gün konuşuluyor, sonra unutuluyor. Doğa unutmuyor. Çünkü o unutmaz, biz unuturuz. Belki de bu yüzden bu kadar kolay yanıyoruz: bağımız yok. Toprağa, ağaca, gövdeye, gölgeye...
Orman yalnızca ağaç değil. Görünmeyen arşiv; toprağın altındaki tarih, dalın ucundaki gelecek, hayvanların diliyle yazılmış sessizlik. Sessizlik ateşle bozulduğunda yalnız doğa değil, insanın içi yanar. Aslında yanan sadece orman değildir; gömdüğümüz bütün değerlerdir. Bu nedenle bence yangınlar doğa olayı değil; ahlakın ayakta kalma savaşıdır.
Orada olmasam da beynim çığlıkları, kokuyu, çaresizliği kaydetti. Kalbim hâlâ yanıyor. Hayvanların sessiz çığlıkları kulaklarımdan gitmiyor. “Üzülme” diyorlar. Üzülüyorum. Çünkü ben ağaçları, hayvanları mal değil, can olarak görüyorum. Acının ölçüsü olmaz ama onu hissetmenin anlamı vardır. O anlamı kaybettikçe insanlığımızdan uzaklaşıyoruz. Eskişehir’de yanan orman evlerimize kilometrelerce uzaktaydı ama vicdanın merkezindeydi. Yangın yürekteydi. Bir çocuk, “Kedimiz içeride kaldı” diye ağlıyordu. Alevlerin arasından “Baba!” diye haykıran kızın sesi vardı. Çığlıklar... İnlemeler... İçimize çöktü. Şimdi yalnızca sessizlik var. Ölmeden önce adlarını bilmediğimiz insanlar... Yaşadılar. Yanarak öldüler. Biz izledik.
“Deli misin, kendini üzüyorsun?” diyenlere cevabım net: Bu acı delilik değil. Bu hâlâ kirlenmemiş bir vicdanın refleksidir. Sahi, ne için yaşıyoruz? Neden nefes alıyoruz?
Mesele yalnızca benim ne hissettiğim değil. Bunun bireyin değil, milletimizin sınavı olduğunu idrak etmek. Bu yaz binlerce hektar kül oldu. Yanan sadece hektar değildi; yüreği güzel insanlar, kirpiler, kuşlar, sincaplar, karınca yuvaları, yumurtasını bırakacak yer arayan kaplumbağalar, daha çiçeğe dönüşememiş goncalar. Hepsini yitirdik.
Yine de toplumumuzun refleksi güçlü. İnsanlarımız ellerinde bidonlarla koştu. Su taşıdı. El yordamıyla alevlere yürüdü. Resmî müdahale gelmeden yürekler devreye girdi. Bu topraklar dayanışmayı hâlâ biliyor. Bu bizim tesellimiz. Unutmamamız gereken şu: Vicdan yalnız kaldığında küser. Onu sadece felakette hatırlarsak, bir gün tamamen susar. Bugün hâlâ nefes alabiliyorsak, yalnızca kendimiz için değil; topraklarımızda adı anılmadan ölen, kül olan yürekli insanların, tüm canlıların yerine de yaşamak zorundayız. Yoksa aldığımız her nefes bize haram olur. Olsun da! Çünkü bazı nefesler vardır ki omuzlarında onlarca hayvanın, ağacın, insanın küllerini taşır. O nefes ağırdır. Haram değilse bile helalliği çoktan yanmıştır.
Çözüm tek kelime: bağ. Ormanla, doğayla, canlıyla, geçmişle, eğitimle, hafızayla, birbirimizle kurulacak bağ. Bilgiyle değil. Sevgiyle, görgüyle, saygıyla. Eğitim sistemi sadece “Orman Türkiye’nin akciğeridir” dememeli. Çocuklar bir ağacın dibine oturmalı. Toprağa dokunmalı. Sessizlikle iletişim kurmayı öğrenmeli. Yangın söner. Ağaç büyür. Fidan dikilir. Ama bağ kurulmazsa yeniden yanar. Biz de her seferinde aynı cümleleri tekrar ederiz. Ormanı yasaklarla değil, anlamla koruruz. Tabelayla değil, terbiyeyle. Bu topraklarda ağaç sadece gölge değil, kimliktir. Orman doğa değil. Vatan. Bağ kuran unutmaz. Unutan millet olmaz.
Ormanlarımız bilerek yakılıyorsa, sebebi, hesabı ne olursa olsun, vicdanımızın gövdesi onların karşısında durur. Sessizlikle çözülecek bir yangın kalmadı. Bu ateş yalnızca ormanı değil, insanlığı yakan bir niyete dönüştü. Bu doğanın değil, varlığımızın meselesi.
Ateşten gömlek giymiş bir milleti ormanlarını yakarak dize getiremezsiniz. Her ağacımız hatıra. Her dalımız direniş. Yangın yalnızca doğayı değil, yüreğimizi tutuşturur. Biz bu yangından da doğarız. Umut bizim. Yeniden başlamak da. Türk’ün yüreği yangına alışkındır ve ihaneti affetmez. Doğanın intikamını bilmem. Türk’ün doğasını bilirim.
Yorumlar
Kalan Karakter: