Yerli Malı Haftası çoğu zaman okullarda hazırlanan sembolik etkinliklerle hatırlanır. Oysa mesele, takvimde işaretlenen birkaç günden ibaret değildir. Özellikle tarım söz konusu olduğunda yerli malı; bir şehrin kendi kendine yetebilme kapasitesinin, krizlere karşı dayanıklılığının ve geleceğini planlama becerisinin göstergesidir. Bu yönüyle tarım, sessiz ama en stratejik belediyecilik alanlarından biridir.
Bugün şehir yönetiminde esas soru şudur: Bir kent, gıdasını ne kadar yakından, ne kadar planlı ve ne kadar akıllı üretebiliyor? Tarım artık yalnızca kırsalın meselesi değildir. Doğru ele alındığında tarım; şehir ekonomisini besleyen, istihdam yaratan ve sosyal dengeyi koruyan güçlü bir yerel araçtır. Bu alanı ihmal eden şehirler, farkında olmadan bağımlılık üretir.
Teknoloji tam da bu noktada oyunu değiştiriyor. Tarım 4.0 yaklaşımı, üretimi sezgiye değil veriye dayandırır. Toprağın verimlilik analizi yapılmadan, hangi ürünün hangi alanda daha stratejik olduğu belirlenmeden atılan her adım, kaynak kaybıdır. Sensörler, iklim verileri ve dijital planlama araçları sayesinde tarım artık ölçülebilir, izlenebilir ve sürdürülebilir bir yapıya kavuşmaktadır. Bu da doğrudan yerel yönetimlerin ilgi alanına girer.
Dikey tarım uygulamaları şehirler için yeni bir eşiğe işaret ediyor. Metropol kentlerde dahi, atıl depolar, kullanılmayan alanlar ve uygun altyapıyla bina içleri üretim alanına dönüşebiliyor. Doğru yönlendirme ve küçük ölçekli desteklerle, balkonlar bile mikro üretim alanı hâline gelebiliyor. Buradaki asıl kazanım, üretim miktarından çok, şehrin üretimle bağını koparmamasıdır.
Rusya–Ukrayna savaşının ilk dönemlerinde Moskova’daydım. Ambargoların özellikle gıda konusunda Rusya’yı ciddi biçimde etkileyeceğini düşünüyordum. Orada uzun süredir yaşayan bir meslektaşım, mezunumuz ve öğrencim olan arkadaşım şöyle demişti:
“Hocam yanılıyorsunuz. Ruslar öyle milliyetçidir ki, bir yıl bıkmadan usanmadan küçük bahçelerine ektikleri patatesi yerler; yine de dimdik dururlar.”
Zaman içinde yaptığım gözlemler, bu tespitin hiç de abartılı olmadığını gösterdi.
Mesele burada milliyetçilik değildir; hazırlıklı olmaktır. Küçük alanlarda bile ne ekileceğini bilen, üretim refleksini kaybetmemiş toplumlar krizleri daha az hasarla atlatır. Bu yaklaşım romantik değil, stratejiktir. Tarımın şehir planlamasının bir parçası olarak ele alınması tam da bu yüzden hayati önemdedir.
Kapanış
Yerli Malı Haftası, şehirler için basit bir hatırlatma değil, ciddi bir muhasebe fırsatıdır. Bir kentin gücü; yalnızca yollarıyla, binalarıyla değil, gıdasını ne kadar planlı üretebildiğiyle ölçülür. Tarımı teknolojiyle, veriyle ve akılla yöneten şehirler krizlere karşı daha dirençlidir.
Belediyecilik, yalnızca bugünü yönetmek değil; yarını öngörebilmektir. Yerli olmak da tam olarak budur.
Yorumlar
Kalan Karakter: