Bir kentin trafiği, yalnızca araç sayısının değil; o kentin planlama dili, yönetim refleksi ve şehir aklının aynasıdır. Bugün trafik sorununu sadece yol genişliğiyle, kavşak sayısıyla ya da yapılan yatırımların büyüklüğüyle açıklamak mümkün değil. Asıl mesele, ulaşımın hangi bakış açısıyla ele alındığıdır.
2024 trafik verileri, şehirler arasında önemli bir karşılaştırma imkânı sunuyor. Örneğin İstanbul, dünya genelinde trafik yoğunluğu açısından ilk sırada yer alıyor. Yani bugün itibarıyla, kent yaşamını en fazla zorlayan trafik İstanbul’da yaşanıyor. Bu tablo, artık trafik meselesinin sadece büyüklükle değil, yönetilemeyen yoğunlukla ilgili olduğunu açıkça gösteriyor.
Bu noktada özellikle belirtmek gerekir ki; Kocaeli, nüfus ve kent ölçeği itibarıyla mega kent sınıflamasında yer almadığı için bu tür küresel sıralamalara dâhil edilmemektedir. Ancak bu durum, Kocaeli’nin ulaşım ve trafik başlığının şehircilik açısından daha az önemli olduğu anlamına gelmez.
Bursa’da ortalama trafik sıkışıklığı yaklaşık %31 seviyesinde. Mersin’de ise bu oran %35 civarında. Bu iki veri bize şunu söylüyor: Trafik var, ama henüz şehir hayatını tamamen kilitleyen bir noktada değil. Yani bu şehirler, doğru planlama ve zamanında müdahaleyle rahatlatılabilecek bir eşikte duruyor.
Bu tür orta yoğunluklu şehirlerde trafik, özellikle sabah ve akşam saatlerinde hissedilir; ancak günün tamamına yayılan bir çileye dönüşmez. Bu durum, yöneticilere önemli bir fırsat sunar: Sorun kronikleşmeden çözüm üretme fırsatı.
Ancak bir kentin mega kent olmaması, trafik sorunundan muaf olduğu anlamına gelmez. Orta ölçekli şehirler, yanlış yaklaşımlar nedeniyle çok kısa sürede büyük şehirlerin yaşadığı sıkışıklıkları yaşayabilir. Bunun temel nedeni genellikle plansızlık değil, parça parça düşünme alışkanlığıdır. Yol yapılır ama kent bütününde neyi değiştirdiği sorgulanmaz. Kavşak düzenlenir ama insan davranışı hesaba katılmaz. Böylece ulaşım, çözüm üretmek yerine sorunu başka bir noktaya taşır.
Bazı şehirlerde ulaşım konuşulurken rakamlar, projeler ve görseller öne çıkar; ancak asıl belirleyici olan, o projelerin hangi sessizlikte alındığı ve kimlerle konuşulmadığıdır. Çünkü ulaşım yalnızca asfalt ve kavşak işi değil, temas kurma ve temas kurmaktan kaçınmama meselesidir. Cevapsız kalan her görüş, ertelenen her diyalog, zamanla trafikte bekleyen araçlara dönüşür. Bu yüzden kentlerde asıl sıkışıklık bazen yollarda değil, karar alma süreçlerinin dar koridorlarında yaşanır.
Son yıllarda ağır bedeller ödemiş bazı şehirlerde ise ulaşım artık farklı bir gözle ele alınıyor. Afet senaryoları, yaya ve toplu taşıma önceliği, akıllı sistemlerle desteklenen planlama anlayışı öne çıkıyor. Ulaşım, sadece bugünün konforu için değil, yarının güvenliği için de düşünülüyor.
Trafik, bir kentin sabrını ölçer.
Ulaşım ise bir yönetimin vizyonunu ele verir.
Gösterişli projeler kısa süreli algı üretir;
sessiz, veriye dayalı ve bütüncül kararlar ise kalıcı rahatlama sağlar.
Çünkü şehirler, en çok da konuşulmayan yerlerinden tıkanır.
Ve unutulmamalıdır: Trafik bir kader değildir. Kentler, nasıl düşündükleri kadar akar ya da durur.
Yorumlar
Kalan Karakter: