Varoluş borcuyla giriyoruz yeni yıla...
İnsanlık, kendi içine kıvrılmış bir zehir. Hepimiz, her sabah o bildik aynaların karşısında, acılarımızın görkemli sandığımız tapınaklarını inşa ediyoruz. Modern zamanların en büyük yalanı bu yüzden kendini her şeyin merkezi sanmak olmalı. Camus’nün dediği gibi, dünya "saçma"nın kollarında bir o yana bir bu yana sallanırken, bizler o devasa boşluğu kendi sığ kederlerimizle doldurmaya çalışıyoruz. İçine hapsolduğumuz daracık evren, aslında tek hücreli hapishanelerimizden başkası değil. Anahtar ezberletildiği gibi paspasın altında mı saklı? Ya da bizim cesaretimiz var mı? Sadece başımızı kaldırıp bir yabancıya bakmanın o dayanılmaz ağırlığıyla yüzleşmeye. Dünyanın öbür ucundaki trajedilere uzaktan ağlamak, bir tür vicdan temizliği; kolay, maliyetsiz... Asıl cesaret, kendi kapının önündeki hayatın, o tanımadığın insanın gözlerindeki acının içine bakabilmek. Yoksa siz bir şehirde üç beş insan tanıyıp diğerlerini görmezden gelmenin aidiyet olduğunu mu sandınız? İnsanları gözlemleyin ama bir röntgen uzmanı gibi değil, bir suç ortağı gibi. O dar dünyanızın dışında, üstelik bir adım ötenizde, sizin dertlerinizle hiç tanışmamış ama sizin kadar yorgun milyarlarca evren var. O evrenlerin birine dokunmadığınız sürece, yeni yılın rakamları sadece birer mezar taşı gibi eskiyecek. Bu soğuk kış günlerinde bir sokak köpeğinin kimsesiz ve mutlak yalnızlığa mahkûm gözlerine selam bırakmaya ne dersiniz? Sahi, bugüne kadar öğrendiğimiz bütün o sahte nezaket kurallarının, kibirli benliğin iflası olmaz mıydı bu? Bir hayvana selam vermek, evrende senden daha büyük bir hakikat olduğunu, senin o çok mühim sandığın varlığının aslında bir toz tanesinden ibaret olduğunu kabul etmektir. Çünkü o selamda teşekkür beklentisi, alkış, "aferin" yoktur. Sadece bir canın, başka bir cana "buradayım" demesinin çıplaklığı vardır. O selamı vermek (ve belki fark etmediğimiz nicelerini) insanlık rütbesini omuzlara değil, ruha takabilmektir. İyilik yapmayı kahramanlık masalı sanmaktan vazgeçin. Hayatları güzelleştirmek, bir Tanrı gibi dünyayı yeniden yaratmak değil... Elinden geldiği kadar, gücünün yettiğince; ama en önemlisi, kendinden bir parça eksiltmeden, o ince sızıyı duyarak hayatlara dokunmak... Birinin sırtındaki yükü almak gerekemez o yükün ağırlığını bildiğini hissettirmektir asıl mucize. Küçük dokunuşlar, hayatın o sağır edici gürültüsünde alınan nefes olur, evrenin soğuk mekaniği ansızın durur ve yerini tarif edilemez bir sıcaklığa bırakır. İyilikle, beklentisiz, çıkarsız, doğal, gösterişsiz, saf eylemin en büyük ganimeti ruhunuzun parmak uçlarına siner. Başkasının yarasına üfleyen dudaklarda, serinliğin tadı kalır. Bu bir alışveriş değildir, varoluş borcudur...
Başkasının dünyasını aydınlatmak için mum yaktığınızda, ateş ilkin sizin avuçlarınızı ısıtır. Diğerini iyileştirmek, insanın kendi kendine uyguladığı tek gerçek tedavidir. Bu yeni yılda kendinize bir iyilik yapın: dünyanızdan çıkın. O konforlu kederlerinizden, korunaklı mutsuzluklarınızdan vazgeçin. Bir yabancıya bakın, bir köpeği selamlayın, bir çocuğa hayat, gence umut, bir hayata nefes olun. Çünkü o içine sıkıştığınız dünya artık size yetmiyor; sığmıyorsunuz oraya. Dışarı çıkın. Asıl hayat, bizim bittiğimiz yerde başlıyor. Gelen yeni yılda neyi kaybettiysek, daha iyisine sözümüz olsun. Şehitlerimizin de ruhları şad mekanları cennettir şimdi. Ailelerine sabır, aziz milletimize de ant olsun: Daha çok seveceğiz bu vatanı, an be an ölürcesine... Daha çok hatırlayacağız babası bizleri korumak için can veren öksüz evlatlarımızı! Kolları boş usulca ağlayan şehit analarımıza evlat olmayı daha çok tutacağız aklımızda! Bu vatan hepimizin! Gelen yeni yılda neyi kaybettiysek, daha iyisine sözümüz olsun. Ama bu “iyi”, eskisinin benzeri olmasın. Artık aynı yerlerden incinmeye niyetimiz yok. Bu yıl geriye bakarak yürümek de yok! Kaybettiklerimizi yas tutmak için değil, neyi hak ettiğimizi hatırlamak için anacağız.
2026, telafi yılı değil. Seçme yılı. Varoluş borcunuzu unutmadan girin!
Yorumlar
Kalan Karakter: