Tarih boyunca nice şehir fethedildi, nice kaleler alındı. Ama hiçbir şehir İstanbul kadar insanlık tarihini değiştirmedi. Çünkü İstanbul bir şehir değil; çağların anahtarı, medeniyetlerin kalbidir. Onu fetheden yalnızca toprak değil, zamanın ruhunu fetheder. İşte bu yüzden İstanbul’un fethi, sadece bir zafer değil; bir çağın kapanışı ve bir başka çağın açılışıdır.
29 Mayıs 1453... Sıradan bir tarih değil bu. Dünya tarihinde çok az gün, bu denli güçlü bir kırılma noktasıdır. Bizans’ın “kutsal” başkenti olan Konstantinopolis’in düşmesi, sadece Doğu Roma’nın değil, Orta Çağ’ın da sonu anlamına gelir. Fatih Sultan Mehmet, 21 yaşında bir cihan devleti hayal ederek yola çıktı ve bu hayalini, İstanbul'un surları önünde ete kemiğe bürüdü.
Fatih’in aldığı, sıradan bir şehir değildi. Bin yıllık imparatorlukların başkentiydi İstanbul. Doğu Roma’nın kalbiydi. Hıristiyanlık dünyasının gözbebeğiydi. Onun düşmesiyle Batı, Orta Çağ karanlığından çıkmak zorunda kaldı; Doğu ise yeni bir çağın öncüsü oldu.
İstanbul’u alan, sadece bir şehri değil; bir medeniyet haritasını, bir zihin dünyasını, bir kaderi değiştirir.
Fatih’in fethiyle birlikte İslam, yeniden evrensel bir medeniyet iddiasıyla sahneye çıktı. İstanbul, Roma'dan Bizans'a, Bizans'tan Osmanlı'ya taşınan bir dünya hâkimiyeti sembolüydü. Bu yüzden İstanbul’un fethi sadece askerî bir zafer değil; medeniyetin rotasını çizen bir dönemeçtir.
Peki neden İstanbul?
Çünkü İstanbul coğrafi olarak Avrupa ile Asya'nın, kuzeyle güneyin, doğu ile batının kavşak noktasıdır. Kültürel olarak üç büyük semavi dinin izlerini taşıyan bir kutsal miras hazinesidir. Jeopolitik olarak ise kim İstanbul’u elinde tutarsa, Avrasya’yı ve hatta dünya ticaret yollarını kontrol eder.
Fatih Sultan Mehmet bunu çok iyi biliyordu. “Konstantiniyye mutlaka fetholunacaktır. Onu fetheden komutan ne güzel komutan; onu fetheden ordu ne güzel ordudur” hadis-i şerifi, onun genç yaşta kalbini tutuşturdu. Onun gözünde İstanbul, sadece bir fetih değil, dünya düzenini kurma adımıydı.
İşte o yüzden İstanbul’u alan, sadece toprak kazanmaz; dünyayı yönetme kabiliyeti kazanır.
Bugün dünya yeniden şekilleniyor. Güç dengeleri değişiyor. Eski dünya düzeni çatırdıyor. İşte tam bu noktada, İstanbul yeniden dikkatleri üzerine çekiyor. Çünkü İstanbul, hâlâ küresel aklın anahtarıdır. Kültürel, ekonomik, diplomatik ve stratejik gücüyle dünya siyasetinde bir mihenk taşıdır.
Eğer Türkiye, İstanbul’un tarihî misyonunu yeniden hatırlar ve onu küresel vizyonla birleştirirse, sadece bölgesel bir güç değil; küresel bir lider olur.
Tarihin ruhunu okumak gerekir. 1453’te Fatih nasıl çağ açtıysa, bugün de İstanbul’un ruhunu taşıyan liderler yeni bir çağın kapısını aralayabilir. Bu, sadece bir şehirle değil; bir inanç, bir vizyon, bir duruşla mümkündür.
Unutmayalım:
“İstanbul’u alan, dünyayı yönetir.”
Ama yalnızca surları yıkmakla değil; çağları kuşanmakla, fikirle, adaletle, ilimle, yüksek bir medeniyet ahlakıyla...
Strateji Uzmanı
Gazeteci Yazar
Gökalp Şentürk
Yorumlar
Kalan Karakter: