Bayram sabahıydı…
Köyüme gittim. Annemin, babamın elini öptüm. Ardından köy mezarlığına uğradım.
Dede Murat oradaydı. Yanında nice komşu, akraba…
Hepsi toprağın altında, ama yüreğimizde yaşayan isimler.
Bol bol dua ettik. Fatiha okuduk.
İçime tarifsiz bir sızı düştü.
“Haydi,” dedim dostuma, “Kırcaali’nin kurucusu Kırcalar’ın Ali’sinin türbesine gidelim. Ona da dua edelim. Sonra da Kırcaali’nin en eski Türk mezarlığına uğrayalım. Çünkü ecdat, yaşayanlardan daha çok bizi bekliyor.”
Gittik…
Ama o mezarlıkta ne bir düzen, ne bir vefa, ne de bir sahip vardı.
Mezar taşlarının dili yoktu belki ama, üstlerini sarmış insan boyu otların, dikenlerin dili vardı.
Yılanların arasında sessizce çürüyen taşların dili vardı.
Vahim bir manzaraydı. Sanki ecdat değil, kimsesiz bir halk gömülmüş oraya.
Burası Mezarlık Değil, Kırcaali’nin Tapusudur
Bu mezarlık sıradan bir toprak parçası değildir.
Bu mezarlık; Kırcaali’de Türk varlığının kanıtı, geçmişin sessiz tanığıdır.
Bu mezarlık; taş değil tarihtir. Toprak değil, bir milletin hafızasıdır.
Ama bugün?
Otlar mezarları boğmuş, dikenler taşlarla yarışıyor. Ruhlar ağlıyor…
Ve biz susuyoruz.
Herkes susuyor.
Belediye Nerede? Yönetim Ne Yapıyor?
Yıl 2025. Dünya uzay yolculuklarını konuşuyor. Yapay zekâyla şehirler yönetiliyor.
Ama Kırcaali Belediyesi hâlâ “asfalt döktük” diye övünüyor!
Asfalt mı?
Mezar taşları yıkılmışken, medrese hâlâ alınamamışken, saat kulesi her saat başı Türk’e hakaret ederken…
Evet, bugün Kırcaali’nin merkezinde saat kulesinden yükselen müzik, Rus-Türk Harbi döneminin marşıdır.
Yani açıkça Türk’e karşı kalkın, savaşın çağrısıdır!
Bu bir gaf değil, bu bir ihanet.
Ve bu şehirdeki Türk yöneticiler, hâlâ susuyor.
Belediye başkanı Türk. Milletvekilleri Türk. %75’i Türk olan bir şehirde, Türk’e düşman müzik saat başı halka dayatılıyor.
Ama o koltuklarda oturanlar hâlâ koltuklarını düşünüyor, mazilerini değil.
Türk Demek...
Artık tarif etmek1 şart:
Türk demek, atasına sahip çıkan demektir.
Mezar taşına diken değdirmeyen, toprağına gözyaşıyla bakan demektir.
Örfünü koruyan, medresesine sahip çıkan, ruhunu satmayan demektir.
Ama bugün Kırcaali’de Türklük sadece bir tabela…
Sadece bir seçim sloganı…
Sadece suskun bir kimlik…
Oysa Türk olmak sadece isimle olmuyormuş…
Bu Yazı Bir Tokattır
Bu yazı, unutmuşlara hatırlatmadır.
Vicdanını yitirmişlere aynadır.
Görevini unutanlara tokattır.
Kırcaali’nin en eski mezarlığı, hâlâ nöbet bekliyor.
Ama onu selamlayan yok.
O mezarlık bize diyor ki:
“Ben susuyorum ama toprağın altında her şey yazılıyor.”
Bugün mezar taşlarının altında çürüyen sadece ecdat değil…
Bizim vicdanımızdır.
Ve bir gün, o taşlar yerinden kalkacak.
Unutanların sırtına düşecek.
Ve o gün geldiğinde, “Ben görmedim” diyenlere bile acınmayacak.
Son Söz: Bu Sessizlik Bozulmalı!
Kırcaali’de Türk gibi yaşamak isteyen varsa,
önce Türk’ün mezar taşını kaldırmalı.
O taş ayağa kalkmadan, bu millet ayağa kalkamaz.
Medrese hâlâ alınamadı.
Mezarlık hâlâ sahipsiz.
Saat kulesi hâlâ hakaret kusuyor.
Ve biz hâlâ susuyoruz.
Ama artık yeter!
Bu sessizlik bir son değil, bir çöküştür.
Bu sessizlik; ihanetin zeminidir.
Türk, artık kendine gelmeli.
Türk gibi davranmaya başlamalı.
Yoksa Kırcaali’de taşlar konuşur, biz mezar gibi susarız.
Rafet Ulutürk
Yorumlar
Kalan Karakter: