Bir cenazede ağlayan gözlere bakın…
Belki bir kardeştir, belki bir evlat, belki bir dost…
Ama sorarsan çoğu, o kişi yaşarken yoktu.
Çünkü biz ölü seviyoruz!
Biz, yaşarken aramayı, sormayı, ilgilenmeyi unutan bir toplum olduk.
Ama biri ölünce aniden hatırlıyoruz:
Çiçek gönderiyoruz, sosyal medyada taziye paylaşıyoruz, mezarında uzun uzun ağlıyoruz…
Neden?
Çünkü o artık susuyor.
Hiçbir şey sormayacak, hiçbir şey beklemeyecek.
Ve bu bizim işimize geliyor.
Gerçek şu ki:
Yaşarken yüzüne bakmadığınız birine mezar taşı diktirmenin ahlaki bir değeri yok.
Arayıp sormadığınız, hayatta yalnız bıraktığınız bir insana ölümünden sonra methiyeler dizmek vicdanınızı aklamaz.
İnsanlar yaşarken yıkılır, yaşarken yorulur.
Ama biz, hep mezarlıkta vicdan rahatlatıyoruz.
Yalnız bıraktıklarımızı kaybedince değil, bırakırken düşünmeliydik.
Bir anne vefat ediyor…
Evlatları ağlıyor.
Ama o anneyi, huzurevine bırakıp bir daha aramayanlar onlar değil mi?
Bir dost ölüyor…
Ama doğum gününü bile hatırlamayan, mesaj atmaya üşenen yine biz değil miyiz?
Bu, artık sadece bireysel bir mesele değil.
Bu, toplumsal bir çürümenin, yüzümüze tokat gibi çarpan fotoğrafıdır.
Göstermelik taziye değil, gerçek yakınlık lazım.
Sonradan değil, vaktinde sevgi lazım.
Ve en önemlisi, ölümle değil, yaşamla sınanır insan.
Ey insan!
Vefayı kabristanda arama.
Sadakati duvarlara yazma.
Sevgi bir çiçekse, onu mezara değil hayata dik.
Unutma:
Yaşarken yanında olmadığın birinin ardından timsah gözyaşları dökme.
Çünkü en ağır cenaze, içinde vicdan taşıyandır.
Rafet Ulutürk
Yorumlar
Kalan Karakter: