Yeni bir yıla girdik.
Takvim değişti.
Ama artık şu gerçeği erteleyemeyiz:
Değişmeyen insanla, değişen yılın hiçbir anlamı yoktur.
Öğrencilerime yıllardır aynı soruyu sorarım:
“Neden sen tercih edilmelisin?”
Bu bir sınav sorusu değildir.
Bir meslek ya da kariyer sorusu hiç değildir.
Bu, insanın hayata verdiği cevaptır.
Bugün aynı soruyu kendimize sormanın tam zamanıdır:
Kendin için ne yaptın?
Ailen için ne yaptın?
Yaşadığın kent için ne yaptın?
Bu ülke için ne yaptın?
Dünya için ne kattın?
Ve en zor olanı:
Yapmadıklarını hangi gerekçeyle savunuyorsun?
Artık açık konuşmak gerekiyor.
Mücadele, işler istediğimiz gibi gitmeyince bırakılan bir şey değildir.
Küsüp kenara çekilmek,
istifa edip uzaklaşmak,
sonra da “ben demiştim” demek;
sorumluluk değildir.
Bu bir kaçıştır.
Birileri ortamdan memnun olmayınca bavul toplar.
Birileri direnmek yerine uzaklaşmayı seçer.
Birileri de iyi masalarda, uzun cümlelerle
ülkeyi kurtardığını zanneder.
Ama şunu artık kabul edelim:
Bu ülke sohbetle değil, sorumlulukla değişir.
Bir de zor olan yolu seçenler vardır.
Karşılık bulamasa da kalanlar…
Alkış almasa da üretenler…
Unvan beklemeden yük alanlar…
Yeni girişimler kuranlar,
istihdam yaratanlar,
gönüllü sorumluluklar üstlenenler…
Onlar yüksek sesle konuşmaz.
Ama hayatı tesbih yaparlar.
Her günü bir taneye çevirir,
her taneyi emekle dizerler.
Bu ülkede uzun süredir hâkim bir anlayış var:
“Bizden olsun.”
Kökenin,
hemşehriliğin,
aidiyet iddiasının;
liyakatten önce geldiği bir düzen…
Ama bazen biri çıkar.
Başka bir şehirde doğmuştur.
Eğitim için gelmiştir.
Kalmak zorunda değildir.
Ama kalmayı seçer.
Aidiyetini sloganla değil,
emekle kurar.
Beklemez, küsmez, kaçmaz.
Ve toplum, sandıkta cevabını verir.
Bu bir tesadüf değildir.
Bu bir mesajdır:
“Biz artık mazeret değil, sonuç istiyoruz.”
Böyle zamanlarda bazı etiketler dolaşıma girer:
“Vefasız…”
“Egosu yüksek…”
Oysa çoğu zaman mesele ego değildir.
Mesele;
yük almaktan dik duran bir omurgadır.
Mesele vefasızlık değil,
kişilere değil ilkelere sadakattir.
Bu etiketler genellikle,
başkasının cesaretine bakıp
kendi konforundan vazgeçemeyenlerin
kolaycı savunmalarıdır.
Gerçek şudur:
Kim yük alıyorsa, hedef olur.
Şimdi herkesin önünde tek bir soru var:
2026’da ne yapacaksın?
Bir yıl daha şikâyet mi?
Bir yıl daha erteleme mi?
Bir yıl daha “zamanı değildi” mi?
Yoksa;
küçük de olsa bir sorumluluk mu?
Sessiz ama kalıcı bir katkı mı?
Alkışsız ama sahici bir emek mi?
Hayat bir tesbihtir.
Her gün bir tanedir.
Bazıları sadece çevirir.
Bazıları ise hesap verir gibi yaşar.
Yeni yıl hepimize hayırlı olsun.
Ama artık şunu kabul edelim:
Takvim değişmez;
insan değiştirir.
Konuşanlar değil,
sorumluluk alanlar iz bırakır.
Ve bu sorudan kaçış yoktur:
Bu şehir, bu ülke, bu hayat…
Seni neden tercih etmeli?
Yorumlar
Kalan Karakter: