Tarih, sadece savaşlarla değil, seslerle de yazılır.
Ve bu coğrafyada, Rodopların kalbine kazınmış bir sesti o: Kadriye Latifova.
Türk’ün sesi, kadının zarafeti, halkın yüreğiydi.
Türkülerini sadece sahnede değil, mısır tarlasında, tütün bağında, halkın sofrasında söylerdi.
Tütün tarlalarında çapa sallayan her el, onun türküsünü mırıldanırdı.
Çünkü o, bu toprakların sesi, neşesi, hüznü, özlemiydi. Kadriye, halkın içinden doğan bir yıldızdı.
Ama bugün…
Sesi hâlâ kulaklarımızda çınlarken, adı ve ruhu, soğuk bir mermerin içine gömülmek isteniyor.
O’na Kırcaali’de bir heykel yapıldı.
Ama o heykel Kadriye değil.
Ne yüzünde onun sıcak tebessümü, ne bedeninde bir Türk kadının asaleti var.
Baktığınızda kadın mı erkek mi belli değil.
Bir figür… Soğuk, cinsiyetsiz, hissiz.
Rodopların Bülbülü, ne yazık ki robotların bülbülüne çevrilmek istenmiş.
Ve bu heykeli yapan kişi kim biliyor musunuz?
Kadriye’nin kendi oğlu: Vecdi Raşidov.
Dönemin Bulgaristan Kültür Bakanı.
Heykeltıraş.
Ama ne hazindir ki annesinin özünü yansıtan bir sanat eseri yapmak yerine, onu silikleştiren, kimliğini erozyona uğratan bir soğukluk bırakmış Rodoplara.
Ama sadece heykelle sınırlı değil mesele…
Bir zamanlar Kadriye’nin adını taşıyan tiyatronun ismi yine aynı oğlu tarafından değiştirildi.
Evet, doğru okudunuz.
Rodopların Bülbülü’nün adını, oğlu tiyatrodan sildirdi!
Bu sadece bir isim değiştirme değil; hafızayı silme, geçmişi bastırma, kimliği gömme girişimidir.
Zaten bu topraklarda isim değiştirmekle tanınmıyor mu bu anlayış?
Adı değiştiren, soyadı silen, tabelayı indiren bir zihniyet şimdi de anasının adını tiyatrodan kaldırıyor.
İş bununla da kalmıyor.
Kadriye’nin heykelinin hemen karşısında kocaman bir başka heykel yükseliyor: Vasil Levski.
Belli ki özel hazırlanmış.
Özel ışıklandırması, özel yazıtı, özel konumu var.
Kadriye’nin heykeline giden ise patika bile değil. Yol yok, yön yok, niyet yok.
Peki neden karşısına Levski?
Neden mesela Aleksandır Stanboliyski değil?
Çünkü Stanboliyski Türklerle Bulgarların kaynaşmasından yana bir liderdi.
Onu seçselerdi, birlik mesajı verilir, dostluk köprüsü kurulurdu.
Ama onlar çatışmayı tercih etti.
Çünkü bu ülkede hâlâ Türk’le barıştan korkuluyor.
Sözde “birlik” tiyatrosu oynanırken, gerçekte Türk kimliği adım adım siliniyor.
Rodoplar’da heykeller değil, hafızalar dikiliyor.
Ve bu hafıza, Türk’ün her gün biraz daha sindirildiği, bastırıldığı, susturulduğu bir tabloyu önümüze seriyor.
Peki bu kime yarar?
Ne Türk’e, ne gerçek Bulgar’a.
Bu, sadece Bulgaristan’ın düşmanlarına yarar!
Çünkü birlikte yürüyen halklar güçlü olur.
Ayrıştırılanlar ise kolay yutulur.
Bugün Bulgaristan’da gerçek bir entelektüel Türk kaldı mı?
Bu soruyu sormak bile acı.
Ama cevabı, Kadriye’nin unutulan adında, tahrif edilen heykelinde ve silinen tiyatro isminde saklı.
Kadriye'yi tanımayan, kendi sesini de yitirir.
Rodoplar hâlâ onun sesini duymak ister.
Ama sesini susturmak isteyenler var.
Bir milletin bülbülünü susturmak, onun baharını kurutmaktır.
Ve unutmayın:
> Toprak affetmez.
Taş unutmaz.
Tarih susmaz.
İlahi adalet erteler ama ihmal etmez.
Kadriye Latifova’nın sesi bir robotun değil, bu halkın vicdanının sesidir.
Annesinin adını tiyatrodan silenler,
Türk’ün sesini susturmak isteyenler,
Unutmasın:
Ses gider, iz kalır.
İsim silinir, hafıza direnir.
Türküler susturulmaz.
Kadriye Latifova, Türk milletinin sesidir!
Strateji Uzmanı
Gazeteci Yazar
Gökalp Şentürk
Yorumlar
Kalan Karakter: