Mekke düşse de Medine teslim olmadı, çünkü orada bir Türk vardı.
Tarih, öyle anlara sahiptir ki kelimeler aciz kalır, anlatılanlar zamanın çürümüşlüğünü diriltmeye yetmez. İşte bu yüzden bazı isimler yalnızca tarih kitaplarında değil, gönüllerin en mahrem sayfalarında yaşar. O isimlerden biri de hiç şüphesiz Ömer Fahrettin Türkkan’dır. Yani bizim bildiğimiz adıyla, Çöl Kaplanı Fahrettin Paşa.
Bazı kahramanlar savaşla kazanır onurunu, bazılarıysa teslim olmayarak... Fahrettin Paşa, ikisini de yaptı. Ama onu asıl yücelten; açlığa, ihanete, susuzluğa, ihanete ve unutulmaya karşı dimdik duruşuydu. Bir kum tanesi kadar yalnız kaldığı Medine topraklarında, dev bir dağ gibi durdu düşmanın karşısında.
Bir Paşa Değil, Bir Türbedardı
O, yalnızca bir asker değildi; Hz. Muhammed’in (sav) Ravza’sının bekçisiydi. Geceleri dualarla nöbet tuttu, gündüzleri hurma çekirdeğinden ekmek yapan Mehmetçik’in başında durdu. O öyle bir sevgiyle doluydu ki, Medine'de adeta türbedar gibi yaşadı. Kılıcını İngiliz'e değil, Peygamber’in kabrine bırakarak teslim oldu ama teslimiyetin ne olduğunu da tüm dünyaya yeniden öğretti.
Çölün Ortasında Bir Hilal Gibi Parlayan Türk
Lawrence’ın bile “Çöl Kaplanı” demekten geri duramadığı bir adamdı. İngiliz Yarbay Bassett, “Kaburgalarına kadar asker” dediğinde aslında onun taşıdığı ruhu tarif etmeye çalışıyordu. Ama eksikti. Zira Fahrettin Paşa, yalnızca bir asker değil, imanla çarpan bir kalbin son siperiydi.
Erkekliğin, cesaretin, sadakatin ne olduğunu görmek isteyen Medine savunmasına baksın. Zira Medine’de Fahrettin Paşa ile birlikte Türk milletinin Allah’a, Resulüne ve mazlumlara sadakati bir kez daha yazıldı tarihe…
Susuzluğun Adı Oldu, Sabırla Direnişin Hikâyesi
Medine savunması sıradan bir harp değildir. Medine savunması, bir ümmetin şahsiyetini, bir milletin onurunu savunmaktır. Orada tank yoktu, tüfekler azdı, cephane tükenmişti. Ama iman dolu göğüsler vardı. Çekirge yiyerek, hurma çekirdeğinden un yaparak, gece gündüz Peygamber’in hatırı için direnen o insanlar vardı. Onların başında da Fahrettin Paşa…
Bir gün İngilizler, “Teslim ol, İstanbul da işgal edilecek” diye gözdağı verir. Paşa’nın cevabı:
“Böyle bir şey yapmaktansa dövüşerek ölmek evladır.”
Daha ne desin bir adam? Daha nasıl anlatılır bu çağda sadakat, bu çağda vefa?
Bayrağı Kabrine Bırakıp Gözyaşlarıyla Çekildi
Tarihin en hüzünlü anlarından biri, Fahrettin Paşa’nın Medine’den ayrılışıdır. Aylarca, yıllarca açlıkla, ihanete uğramış Araplarla, düşmanın oyunlarıyla mücadele eden Paşa, sonunda kendi subaylarının baskınıyla Medine’den çıkarılır. Ama öncesinde yaptığı tek şey şudur:
Hz. Peygamber’in kabrine varır, son kez başını eğer, dua eder… Ve kılıcını oraya bırakır.
Çünkü o bilir ki; kılıcın yeri düşmanın değil, hakikatin yanında olmalıdır.
Bir Nesle Miras: Sadakat, Vefa ve Direniş
Biz bugün sokaklarımızda gürültüyle yürürken, hangi duvarın gölgesinde yaşadığımızı unuttuğumuzda, bu toprakların nasıl korunduğunu da unutuyoruz.
İşte bu yüzden Fahrettin Paşa’nın hikâyesi, bugünün gençlerine bir öğüttür:
“Can veririz, Canan’ı vermeyiz!”
İnanç bu, sadakat bu, vefa bu…
Bugün kimi gençler, ‘tarihle ne işimiz var’ derken, biz o tarihin gölgesinde yaşıyoruz.
Unutursak; bir gün, unutulmaya yüz tutarız.
Son Söz Yerine
Fahrettin Paşa bir gün “Medine, bütün İslam’ın sırtını dayadığı yer” dediğinde aslında bizi de tarif etmişti. Zira biz Türkler, sırtını Peygamber’e dayamış, göğsünü düşmana siper etmiş bir milletiz.
İşte bu yüzden biz, toprakları değil, hatıraları koruyan bir milletiz.
Bugün adını andığımız Fahrettin Paşa ve onunla birlikte kutsal toprakları savunan tüm kahramanlarımızı rahmet ve minnetle yâd ediyoruz.
Ve gençliğe şunu söylüyoruz:
"Eğer unutursan Medine’yi, unutursun kendini…"
“Bayrağı burçlardan indirtmem, Efendimiz’i bırakmam.”
— Fahrettin Paşa
Mekânın cennet, adın aziz olsun ey Medine'nin gölgesinde direnen Çöl Kaplanı…
Senin hatıran, bizim namusumuzdur.
Strateji Uzmanı
Gazeteci Yazar
Gökalp Şentürk
Yorumlar
Kalan Karakter: