“Teslim Alınmam NATO Kararıdır.”
“İsrail ve Yunanistan iş birliği yapmıştır.”
Yazan Mustafa DÖNMEZ
ABDULLAH ÖCALAN ÜZERİNE DÜŞÜNCELER
12 Mart 1972 tarihinde Mamak Askeri Cezaevinde Uğur Mumcu ile yattı. Onun bir cümlesini çok kere açıklamalarında kullandı. ‘Bizim devlet mi Apo’yu büyüttü’
A.Öcalan Uğur Mumcu cinayetinin PKK ile irtibatlandırılmasına ahir ömründe sürekli itiraz etti. Onu sevdiğini, büyük bir insan olduğunu, her konuda yazdıklarını takdir ettiğini belirtiyor, Uğur Mumcu kitaplarında, ‘örgüt ve çetelerin devletten yararlanmalarını anlatıyor’ diyor ve dürüstlüğüne ve cesaretine hayranlığını açıklıyordu. Birçok siyasilerle bağlantısı olduğunu açıklamaktan çekinmiyor, isimler veriyordu. Suriye, İran, Yunanistan, Lübnan istihbaratı, NATO ile olan derin ilişkilerini, bağlantılarını yer ve zaman bildirerek isimlerini açıklıyordu. Filistinlilerin her konuda kendilerine yardım ve yataklık ettiklerini söylüyordu.
Devlet Güvenlik Mahkemesinde yargılanırken hâkim sordu. ‘Eylemlerinize dönük olarak 5.436 güvenlik görevlisi şehit, 10.730 güvenlik görevlisinin yaralandığı ve sakat kaldığı, 4.471 vatandaşımızın hayatlarını kaybettikleri, 5.816’nın ise yaralandığı ve sakat kaldığı konusunda ne diyorsunuz?
-Bilanço doğrudur. Belki ölü ve yaralı sayısı bana okuduğunuz rakamlardan da fazladır. Olayların sorumlusu benim. Dedi.
A.Öcalan Suriye’den çıkarıldığında, İtalya’da iken Tayfun Talipoğlu kendisiyle bir röportaj yaptı. Nedense bu açıklamalar uzunca bir süre yayınlanmadı. Tam metin yayınlandığında; A. Öcalan’ın konuşmalarındaki satırbaşları şöyle idi. ‘Ortadoğu’da faaliyet gösterirken uluslararası saflarda etki alanımız sınırlıydı. Avrupa benim iradem dışında konuyu geliştirdi. Kartopu gibi Türkiye aleyhindeki faaliyetlerini artırdı. İnisiyatifim dışında olaylar oldu. Mesela Şemdin Sakık, kontrolsüz insan öldürdüler. Biz bunlara dörtlü çete diyorduk. Cemil Işık, Kör Cemal ve Şahin Baliş. Bunların dördünü biz yargıladık ve cezalandırdık Şemdin Sakık yargılanma sırasında kaçtı şu an T.C elindedir. Teslim olduğunda dedim ki göreceksiniz 33 askeri öldüren bu kirli kişiye T.C bir şey yapmayacak dedim. (İlginçtir; Ergenekon kumpasında bu kişi TSK’lerinin şerefli Türk Subaylarının karşısına gizli tanık olarak çıkarıldı) Öcalan sözlerine devam ediyor. Kürtler gitsin homojen etsin demek İstanbul’un kurtulması demektir. Gecekondular çapraşık yaşam ve kültürel farklılıklarından İstanbul kurtulur. Ben gönüllü asimilasyona karşı değilim. Gönüllü asimilasyonlar her zaman iyidir. 250 milyona yakın dünya Türklüğü var. Bugün bu sayı 500 milyon olmuşken Türkiye benim peşime düşüyor. Mustafa Kemal Çerkez Ethem’i yendiğinde peşine düştü mü? General Trikopis yenildi ancak Mustafa Kemal serbest bıraktı. Alpaslan’da yendiği Romen Diyojen’i bir gün gözaltına almadı serbest bıraktı. Madem yenilmişim hadi beni Ortadoğu’da yaşatmadın bırak Avrupa’da yaşayım. Neden bu kadar korkuluyor ve neden bu korkunç takip. Benimle Avrupalılar görüşme sürecine gireceğine Türkiye Devleti bir iki adamını devreye soksa herhalde en iyisi olur. Ha burada kimin dış kökenli olduğu, kimin Türkiye için kötü düşündüğü ortaya çıkar. Barış süreçlerinin dinamitlenmesi var. Şunu çok iyi biliyorlar. Suçların üzeri örtülmesi gerekiyor. Biliyorlar ki barış olursa halk bunları yaşatmaz. Bunlar korkuları yüzünden bu kadar üzerime geliyorlar. Mecburi bir histeriktir bu.’’
Türkiye’ye teslim edildiğinde ise, ‘16 Şubat 1999 tarihinde Türkiye'ye teslim edilmemle noktalanan, gerçekten de tarihin gördüğü en kapsamlı bir operasyon yaşanmıştır. Öncelikle Suriye'den Avrupa'ya çıkmamı şöyle açıklayabilirim: Eğer dağa çıksaydım birey olarak benim için kurtuluş olabilirdi. Ama dağa çıksaydım, çıkmaz daha da derinleşirdi. Şunun bilinmesi gerekir yaşadığımız bu kapsamlı sorunu çok uzun zamandır bir diyalog anlayışı içinde çözmek istiyorduk, fakat çok çeşitli nedenlerle, yani hem bizden hem de devletin o zamanlardaki yaklaşımlarından kaynaklanan nedenlerle hepimizi derinden üzen bir felaketle yüz yüze kaldık. İşte bunun için dağa çıkmayı tercih etmedim. Kolay olanı dağa çıkmaktı. Ancak irade ve gücü olan barış yapabilir. 1993'ten, Turgut Özal döneminden beri böyle bir tavrım vardır. Barış politikaları o günlerden beri sürmektedir, İmralı'da bunu daha da somutlaştırdım. Teslim alınmam NATO kararıdır. Burada önemli olan. Yunanistan'ın rolüdür. Bunun iyi görülmesi gerekir. Yunanistan'ın yaptığı korkunçtur. Yaptıkları bilinçlidir. Dürüst değiller. Yunanistan, benim ortadan kaldırılmam suretiyle Türkiye'de bir Türk-Kürt savaşı başlatmak istemiştir. İsrail lobisinin İngiltere’de etkinliği var. Londra önemli rol oynamıştır. İsrail ve Yunanistan iş birliği yapmıştır. NATO'nun 20 yıllık Gladiosu halen Türkiye'de de çok güçlüdür. Suriye'den itibaren benim içine girdiğim süreç, NATO'nun içine girdiği süreçtir. Bu süreçte, NATO'nun özel operasyon birimi tarafından kontrole alınma durumum vardır. Suriye'den çıkıp Yunanistan'a tuzağa- çekilirken bile, oradaki NATO görevlileri etkili olmuştur. Bu süreçte, benimle muhatap olan hem askeri hem de sivil kesimler NATO'nun elemanlarıydı. İsrail'in bu konuyla ilgili sorumlu kişisi, İstihbarat Şefi David Irvin'dir. Bana karşı geliştirilen komployu ABD'den Sandy Berger’le birlikte yürüttüler. Perde arkasındaki iki adam bunlardır. Beni buraya gönderenlerin stratejik bazı amaçları olduğu kesindir. Türkiye'yi çokça sevdikleri için bunu yapmamışlardır. Türkiye'nin gerçek yurtseverlerinin bu gerçekleri bilmeleri gerektiğini düşünüyorum. Oyunun derinliğini kavramalıdırlar. Tüm bu konuların aydınlatılması gerektiğini önemle vurguluyorum.’
Türkiye'nin Öcalan'ı ele geçirme isteği malumdu. Peki ama, Amerika, Abdullah Öcalan gibi büyük bir kozu, masadaki en önemli Kürt kartını neden Türkiye'ye veriyordu? Bu sorunun yanıtını, sonunun Amerikalıların elinden olacağını bilmeden, yakalanmadan az önce, Özgür Politika gazetesinde Abdullah Öcalan şöyle veriyordu: Doğrudan ABD tarafından yönlendirilen komployla, ulusal kurtuluş çizgisinin tamamen tasfiyesi amaçlanmaktadır. Kuzey Iraklı Kürt liderlerin katıldığı Washington Deklarasyonu süreci, tasfiyemiz üzerinde kuruldu. Mesut Barzani ile Celal Talabani'nin Ankara'ya gidişleri bu çerçevededir. Kimse kendini aldatmasın.’
İşin aslı; PKK yolculuğunda ABD, İsrail ve Avrupa tarafından kullanıldığını ve kandırıldığını 1993’ten itibaren anlamıştı. ‘PKK benim gençlik ütopyamdır, işin bu safhaya geleceğini gençlik heyecanı içinde bilemedim’ demiştir. Anlamıştı ama PKK içindeki kan içici canavarlar, kaçakçılık, uyuşturucu içinde olanlar durmamıştı. Bağlantıları birçok ülkelere, üst düzey yöneticilerine uzanıyordu. Türkiye, üzerinde oynanan büyük oyunu, düne kadar her alanda yakın ilişki içinde olduğu İsrail’in sınırlarımızda belirmesiyle tehlikeyi anladı. Şimdi devlet aklı A.Öcalan ile temasa geçti onu ön plana çıkardı. Başarılı olabilirler mi? A. Öcalan kendi kurduğu PKK üzerinde etkili olabilir mi? Bugün DEM milletvekillerinin tam da barışın konuşulduğu bir dönemde kürsüden TSK’lerine, Türkmenlere, Kıbrıs konusunda ağır cümlelerle saldırmaları tesadüf olabilir mi? Büyük Türk Milletinin kürsüsünden azgın bir etnik milliyetçilik yaparak süreci öncekiler gibi tersine çevirmek istemeleri dikkat çekicidir.
Öcalan'ın ruh haline ve PKK'nın son durumuna ilişkin izlenimleri, ABD’li siyaset bilim profesörü Michael Gunter, (Kürt sorunu konusunda yayınlan olan, Tennessee Teknoloji Üniversitesi öğretim görevlisidir) 13-14 Mart 1998 tarihlerinde Şam'da, Öcalan'la 10 saati aşan bir görüşme yapmıştı. Görüşme sonrası Gunter’in açıklaması özetle şöyledir. ‘Öcalan'a göre, Türkiye'yi "siyasi çözüme" zorlayabilecek tek ülke ABD’dir. PKK lideri, Washington’un tutumundan hiç memnun değildir. Öcalan'ın önerisi, Türk devleti ile Kürt halkının temsilcileri arasında diyalog başlatılmasıdır. PKK'nın terörist etkinlikleri nedeniyle, bunun ilk başta PKK'lılarla olamayacağını kabul ediyor. Ancak, günün birinde Arafat gibi, Mandela gibi, kendisinin de "siyasi kabul" göreceği inancındadır. Diyalogun ilk aşamada basına hiç yansımadan gizli yürütülmesini isteyen Öcalan'a göre, Türkiye'deki, HADEP ya da başka kültürel Kürt oluşumları temsilci olabilir. PKK lideri Abdullah Öcalan her konuda yoğun bir çelişki yaşıyor. Öcalan'ın eşi ve sevgilisi yok. Erkek kardeşlerinden Kuzey Irak'ta PKK komutanı olan Osman'la temasta. Türkiye'deki kardeşi Mehmet apolitik, kendi halinde bir adam diye anlatıyor ve Türk devletinin onu genelde rahat bırakmasından memnun. Öcalan, hayatında hiçbir insana ateş etmediğini söylüyor. Ancak, onca insana öldürme emri veren birinin böyle konuşmasına bir anlam veremedim’
A.Öcalan; yakalanmasını ve Türkiye’ye iade edilmesini ABD, İngiltere ve İsrail’e bağlıyor olsa da onların gizli istihbaratıyla kendisinin işbirliği içinde olduğunu kanıtlayan önemli bir mektubu vardır. Öcalan Suriye'den Türkiye'nin baskısıyla çıkartılmadan önce gerçekleşen bu görüşmelerin bir benzeri, iki CIA görevlisi ile Öcalan arasında, Öcalan Kenya'da yakalanmadan birkaç gün önce tekrar gerçekleştirilmek istenmiştir. PKK'nın yayın organlarından MED TV, Öcalan'ın yakalanmadan hemen önce uçakta kaleme aldığı mektubu yayınladı. Daha sonra bu mektup, ayrıca PKK'nın Almanya'da yayımlanmakta olan günlük gazetesi Özgür Politikanın, 11 Ekim1999 tarihli sayısında da tekrar edildi. Abdullah Öcalan'ın kendi el yazısıyla kaleme aldığı mektup, 16 Ocak 1999 günü iki Amerikalı ‘ya hitaben yazılmış. Bunlar, Peter Galbright ve Graham Fuller. Öcalan, Amerikan gizli servisinin bu iki önemli ismine mektupta şöyle diyor: ‘Sizlerle yapacağım ve çok önemli bulduğum görüşmeyi elimde olmayan nedenlerle gerçekleştiremeyeceğimi üzüntüyle belirtmek durumundayım. Bu dönemde böyle bir görüşme hayra, öneme haizdir. İleri de koşullar elverirse gerçekleştirmek arzumdur. Ortadoğu'da önemli gelişmeler arifesinde diyalog birçok yanlışı önleyebilir ve bazı doğrulara uygulama şansı verebilir. Benim yerime sizlerle görüşecek arkadaşlara vereceğiniz mesaj ve yaklaşımlarınızı beklediğimi önemle belirtirim. Gelişiniz için teşekkürlerimi belirtir, saygıyla selamlarım. 16.1.1999, Abdullah Öcalan.
Unutulmamalıdır ki, anılan ülkelerin yanında Rusya’da vardır. Öyle ki, Öcalan Suriye’den çıktığında kendisine kucak açan ülkelerden biri Rusya idi. Aylarca kendisinin Rusya’da kaldığını inkâr ettiler. Rusya Devlet Başkanı ve Dışişleri Bakanı konuyu yalanladılar. Oysa, Duma Öcalan’ın iltica talebini kabul etmişti. Washington'da hem de Türk Büyükelçiliği'nin yanı başında yıllardır bürosu olan PKK, aynı dönemde Rusya tarafından da korunup kollanmış, PKK’nın büroları açılmıştı.
Sonuç olarak bugüne kadar Türkiye kendi bölgesinde oyun kuramadı. Kendisine karşı kurulan oyunları bozmaya çalışmakla zaman kaybetti. Kuzey Irak'ta Amerika'nın yardımıyla altyapı sorunları çözüme kavuşan, kurumları sıfırdan yapılandırılan bir hükümet ve bölge devleti hızlı adımlarla kuruldu. Bağımsızlıklarını ilan etmeleri an meselesidir. Abdullah Öcalan ve PKK yapısı, Türkiye'nin üzerindeki sıkı baskısı, lideri, fikri ve gelecek planlarıyla, Amerika'nın bölge politikalarını ve Kuzey Irak'ta oluşturduğu Kürt tampon devlet fikrini zedeleyecek bir noktadaydı. Amerika, Öcalan'ı Türkiye'ye vererek bu noktayı etkisizleştirdi. Abdullah Öcalan'ın kendi ifadesiyle, Amerika, ilkel ve Avrupacı bulduğu Öcalan'dan Barzani ve Talabani'yi kurtardı. Türkiye Talabani ve Barzani konusunda kaygılarını, devlet refleksini gerektiği gibi kullanamadı. Bölgede görev yapanlar Barzani’nin ve Talabani’nin Türk düşmanlığını yaşayarak görmüşlerdir. Bu düşmanlık bugünden değil Osmanlı döneminden kalmadır. Bugün maaşları ABD bütçesinden ödenen PKK’nın türevi SDG’nin İsrail’in kara gücü olarak faaliyetlerinin sonlandırılması Suriye Ordusuna bağlanması çok zordur. (Ayrıca Türkiye; SDG’nin entegre olmasını değil Suriye Ordusu içinde erimesi cümlesini kullanmalıdır. ‘Entegre’ sözünün karşılığı farklı sistemlerin bütünlüklerini koruyarak bir arada çalışması anlamındadır. Kendi elimizle PKK’ı bir bütün olarak Suriye ordusuna bağlamak, ABD ve İsrail projelerine hizmet etmek olacağı görülmelidir.)
BUGÜN NE OLUYOR?
ABD’nin 2025 Ulusal Güvenlik Stratejisi 2025 Kasım ayında yayınlandı. 33 sayfalık metinde ABD yük paylaşımını müttefiklerine devretmek istiyor. Bir yıl önceki raporda Rusya’yı en büyük tehdit görürken bu raporda Rusları adeta müttefik görüyor. Dünyada ve bölgemizde adeta Rusya ile ortak hareket edecekleri bilgisini veriyor, Avrupa birliği ülkeleri aleyhinde ağır içerikleri içinde barındırıyor. 70 yıllık izlenen Amerikan planlarından vazgeçilmiş görünüyor.
Türkiye’ye yansıması yani ABD ve Rusya işbirliği bölgemizde yeni sıkıntılar getirebilir. Öte yandan Türkiye’nin önünde olağanüstü fırsatlar belirdi. Avrupa bugüne kadar Amerika ekseni ile Türkiye aleyhine her fırsatta politika üretirken şimdi kendi güvenlik kaygılarına düştüler. Türkiye ile ilgili konularda işbirliğine mecbur kaldılar. Avrupa’nın Türkiye konusunda ani bir kararla önceki uygulamalarından 180 derece dönerek işbirliğine girmek istemesi, özellikle silah sanayisinde koydukları ambargoları kaldırmaları, birleşik bir ordu kurulmak istenmesi, Türkiye’nin Rusya ile kapışması senaryosunu hayata geçirebilir. Bunu Amerika’da ister. Rusya ile müttefik olurken Türkiye’nin Rusya ile ilişkilerini sınırlandırmak istemesi bunun göstergesidir.
Kafkas enerji yatakları ve buradaki Türk kökenli uluslar, Ukrayna-Rus savaşı, Ortadoğu'daki dengeler. Balkanların çatışmalara gebe durumu, Asya'ya uzanan yeni yapılanmalar, İsrail'in yeni dengeler içindeki arayışları, İran’ın belirsizliği, en önemli ilişki noktalarından biri ise, Çin'e karşı Amerika'nın geliştirdiği stratejiler içinde Türkiye'nin önemidir. Çin içindeki Uygur Türkleri ile olan yakın ilişkiler ABD’nin Türkiye için vazgeçilmez noktalarını oluşturuyor. Türkiye, Amerika açısından vazgeçilmez bir üs ’tür. Ekonomik, insani ve fiziki coğrafyası, Türkiye'yi Amerika'nın, Ortadoğu’da İsrail’in varlığını devam ettirmesinde vazgeçilmezi yapıyor. Perde önünde atışmaların gerçekçi olmadığı Türkiye’nin son yıllarda izlediği politikaların tamamının İsrail’in işine yaramasında görülmelidir. ABD'nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack, Bahreyn'de katıldığı bir forumda Türkiye ve İsrail arasında yakınlaşma mesajı verirken 'Türkiye ile İsrail arasında Hazar Denizi'nden Akdeniz'e kadar iş birliği göreceksiniz’ sözü tesadüf değildir.
Konuyu Öcalan bağlamında sonlandırırken; Öcalan’ın ROMA’da iken Talipoğlu’na verdiği gölgede kalan röportajından bir bölümünü hatırlatmakta fayda vardır.
-Tayfun Talipoğlu: Biraz önce kayıtta değilken Türkiye’ye dönsem dediniz? Ama aleyhinizde şehit aileleri gibi birçok kişi var.
-A.Öcalan: Evet. Türkiye’de fırsat verilirse bir hafta içinde kitle psikolojisini tersine çevirebilirim (kahkaha atıyor)
Görünen o ki, kahkaha atarak kürsülerden serbestçe konuşmasına az kaldı.
Bölgemizde sınırlar değişirken Türkiye içte birliğini sağlamlaştırmalıdır. İç uzlaşı olmadan dışta milli bir politika oluşamayacağı bilinmelidir. Süreç, Öcalan’ın 27 sene önce istediği gibi Büyük Türk Milletinden gizli tutmadan açıktan yürütülmelidir. Konuya birinci dereceden taraf olan kadim halkımızın doğruları öğrenme hakkı vardır. Türkiye sınırlarının ötesinde ikinci İsrail devletinin kurulmasına asla müsaade etmemelidir. O devlet önce İran sonrasında Türkiye’nin vurulma kanalı olacaktır.
Yorumlar
Kalan Karakter: