Bir akademisyen düşünün… Ömrünü gençlere, bilime, bu vatana adamış. Maaşı 77 bin lira. Kağıt üzerinde yüksek gibi görünür ama 31 yıllık, deprem riski taşıyan bir binanın kirası 50 bin lira! Yani, bu milletin aydınları bile kendi yurdunda barınamıyor.
Peki ya asgari ücretli? 17 bin lirayla nasıl yaşasın? İstanbul’un kenar semtlerinde en düşük kira 20-25 bin lira. Elektrik, su, doğalgaz, mutfak masrafları derken maaş daha ayın ilk haftasında tükeniyor. Asgari ücretli artık “bugün nasıl yaşarım” değil, “bugün nasıl hayatta kalırım” hesabı yapıyor.
Ve bir de emeklilerimiz var… 2008’e kadar emekli maaşı bağlama oranı %65–70 idi. Bugün %35–40. 2008’e kadar emekli maaşı, asgari ücretin %115’inin altında olamazdı. Bu sınır kaldırıldı. Eğer o yasa değiştirilmeseydi bugün en düşük emekli maaşı yaklaşık 28 bin lira olacaktı. Peki bugün kaç? 16 bin 800 lira! Yani emeklinin hakkı, bizzat devlet eliyle törpülendi.
Üstüne üstlük TÜİK yıllardır gerçek enflasyonu gizliyor. Çarşıda, pazarda, ev kiralarında halkın hissettiği enflasyon %100’ün üstünde ama açıklanan rakam %60–70. Maaş artışları da bu sahte rakama göre yapılıyor. Sonuç: Milletin maaşı kısılıyor, alım gücü düşüyor ama kiralar, faturalar, pazar fiyatları serbest piyasada uçuyor.
Bugün yaşadığımız tablo şudur: Akademisyen ev bulamıyor. Asgari ücretli mutfağa yetişemiyor. Emekli, ömrünü verdiği devletin kapısında sefalete mahkûm. Milletin üç direği –aydın, işçi, emekli– aynı anda eziliyorsa, bu yalnızca bir ekonomik kriz değil; devletin bekasını tehdit eden sosyal bir yaradır.
Ey Türk milleti! Biz, komşusu açken tok yatmayan, ekmeğini paylaşan, yarasını saran bir milletiz. Ama bugün kirayı zulme, maaşı oyuna, emekliyi sefalete kurban verdiysek, demek ki töremizi de insanlığımızı da kaybetmişiz.
Buradan çağrım nettir: Devlet, TÜİK oyunlarına son vermelidir! Gerçek enflasyon açıklanmalı, maaşlar hak edilen oranda artırılmalıdır. 2008’de emeklinin hakkını gasp eden yasa değişiklikleri derhal düzeltilmeli, en düşük emekli maaşı yeniden asgari ücretin üstünde olmalıdır. Kiralarda ise hem sosyal konut projeleri hızlanmalı hem de fırsatçılığa karşı sıkı denetim uygulanmalıdır.
Unutmayalım: Bir akademisyen ev bulamıyorsa, bir işçi hiç bulamayacak. Bir işçi barınamıyorsa, emekli yaşayamayacak. Millet yaşayamazsa, devlet ayakta kalamayacak!
“Maaşta adalet, kirada vicdan, emeklide huzur!” Bu slogan, bugün için bir çağrıdır, bir uyarıdır ve devletimizin milletine borcudur. Çünkü bu vatan sadece taşla, toprakla değil; insanlıkla, töreyle, adaletle ayakta kalır!
Strateji Uzmanı
Gazeteci Yazar
Gökalp Şentürk
Yorumlar
Kalan Karakter: