Son zamanlarda Ortadoğu’da yaşanan her gelişme, bölgedeki dengelerin ne denli kırılgan olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor. Özellikle İran’a yönelik gerçekleştirilen saldırılar, sadece İran’ı hedef almakla kalmayıp, bölgedeki diğer aktörlere de derinlemesine düşünülmesi gereken mesajlar veriyor. Bu saldırılar, Türkiye için de sinsi bir uyarı niteliği taşıyor olabilir mi?
Ortadoğu, tarihsel olarak büyük güçlerin çıkar çatışmalarına sahne olmuş bir coğrafya. Her ne kadar görünürde iki ülke arasındaki bir gerilim gibi dursa da, İran’a yönelik bu tür eylemlerin arkasında çok daha büyük stratejik hedefler olduğu aşikar. Bölgedeki nüfuz mücadelesi, enerji kaynakları üzerindeki kontrol arzusu ve vekalet savaşları, bu tür saldırıların ana motivasyonları arasında yer alıyor.
Türkiye, jeopolitik konumu itibarıyla bu karmaşık denklemin tam ortasında yer alıyor. Hem NATO üyesi olması hem de İslam dünyasıyla güçlü bağlara sahip olması, Türkiye’yi bölgedeki her gelişmeden doğrudan etkilenen bir ülke haline getiriyor. İran’a yapılan saldırının, Türkiye’nin bölgedeki dengeleyici rolüne, bağımsız dış politikasına ve artan etkisine yönelik bir sinyal olarak yorumlanması gerektiği kanısındayım.
Bu saldırı, bir yandan bölgedeki güç sahiplerinin kendi kurallarına göre bir düzen yaratma çabasını gösterirken, diğer yandan da Türkiye gibi yükselen güçlere “sınırlarınızı bilin” mesajını iletiyor olabilir. Türkiye’nin Suriye’deki operasyonları, Libya’daki varlığı ve Doğu Akdeniz’deki enerji arayışları, bölgesel ve küresel aktörler tarafından yakından takip ediliyor. İran’a yapılan her müdahale, bu bağlamda Türkiye’ye yönelik dolaylı bir uyarı olarak algılanabilir.
Peki, Türkiye bu sinsi mesaja karşı nasıl bir duruş sergilemeli? Öncelikle, sakin ve sağduyulu bir yaklaşımla olayları değerlendirmek elzem. Bölgesel istikrarsızlığın daha da derinleşmemesi için diplomatik kanalları sonuna kadar kullanmak ve gerilimi düşürücü adımlar atmak önemli. Ancak bu, Türkiye’nin ulusal çıkarlarından taviz vermesi anlamına gelmemeli.
Türkiye’nin önceliği, kendi güvenliğini sağlamak ve bölgesel çıkarlarını korumak olmalıdır. Bu da, savunma sanayii kapasitesini daha da güçlendirmek, enerji bağımsızlığını pekiştirmek ve bölgesel ittifakları çeşitlendirmekle mümkün olabilir. Ayrıca, bölgedeki tüm aktörlerle açık ve yapıcı diyalog kanallarını sürdürmek, olası yanlış anlamaları ve gerilimleri önlemede kilit rol oynayacaktır.
İran’a yapılan saldırılar, Ortadoğu’nun kırılgan yapısını bir kez daha gözler önüne sererken, Türkiye’ye de önemli dersler veriyor. Bu, sadece bir saldırı değil, aynı zamanda bölgedeki güç mücadelesinin acımasız yüzünün bir yansımasıdır. Türkiye’nin bu mesajı doğru okuyarak, geleceğe yönelik stratejilerini bu gerçekler ışığında belirlemesi, bölgesel ve küresel arenada daha güçlü bir konum elde etmesinin anahtarı olacaktır.
Sizce de bu tür saldırılar, Türkiye gibi bölgesel güçlere yönelik sinsi birer uyarı niteliği taşıyor olabilir mi?
Strateji Uzmanı
Gazeteci Yazar
Gökalp Şentürk
Yorumlar
Kalan Karakter: