Ülkenin dört bir yanı alevlere teslim olurken, her birimiz aynı soruyu fısıldıyoruz: Bu kadar yangın aynı anda nasıl çıkar? Bir zamanlar "ihmal" ya da "dikkatsizlik" diye geçiştirilen orman yangınları, artık masumiyetini yitirdi. Günlerdir yanan ağaçların, kül olan yuvaların ve tarifsiz acının ardında, sıradan bir doğa felaketinden çok daha fazlası olduğu aşikâr. Bu, organize ve alçakça bir sabotaj girişimi, hepimizin gözünün içine baka baka yapılan bir saldırı.
Ve evet, artık bu gerçeği yüksek sesle dile getirme vakti: PKK, bu ekolojik terörün sorumluluğunu üstlenmiş durumda. "Ateşin Çocukları" adını verdikleri birimleriyle, yıllardır ormanlarımızı yakarak devleti yıpratmayı, halkı korkutmayı ve toplumsal düzeni bozmayı hedefliyorlar. Bu, doğrudan silahlı bir çatışma değil; doğal kaynaklarımız üzerinden yürütülen, sinsi bir hibrit savaş. Türkiye'nin ciğerleri yanarken, sadece çevremiz değil; ekonomimiz, tarımımız, turizmimiz ve en önemlisi toplumsal psikolojimiz de hedef alınıyor.
Maşanın Ardındaki Eller: Küresel Bir Komplo mu?
Peki, PKK gibi bir örgüt, böylesine senkronize ve geniş çaplı sabotajları tek başına mı planlıyor? Elbette hayır. PKK, ne ideolojik bir dev ne de bağımsız bir güç. O, sadece karanlık emellerin bir maşası, bölgesel kaos ve istikrarsızlık peşinde koşanların piyonu.
Arkasındaki güçler mi? Yanıt çok da karmaşık değil. Mossad ve CIA gibi uluslararası istihbarat servisleri, yıllardır Türkiye'yi içeriden yıpratmak, bölgesel istikrarı bozmak ve yeni nesil savaş senaryolarını hayata geçirmek için PKK'yı kullanıyor. Türkiye ne zaman bir adım öne çıksa, jeopolitik gücünü hissettirse, bu taşeronlar hemen sahneye sürülüyor. Ülkemizin yükselişi, onların küresel planlarını altüst ediyor çünkü.
Bu büyük oyunda, sadece terör örgütleri yok. Dikkatli bir gözle bakıldığında, bazı sivil toplum kuruluşlarının (STK'lar), vakıfların ve oluşumların rolü de gün yüzüne çıkıyor. Bu yapılar üzerinden, yabancı fonlar aklandığı, genç beyinlerin manipüle edildiği ve "özgürlük, çevre, haklar" gibi hassas temalar kullanılarak istihbarat çalışmaları yürütüldüğü iddiaları artık görmezden gelinemez. Bu STK'lar, doğrudan olmasa da dolaylı yoldan PKK'nın sosyal zeminini güçlendiriyor, adeta meşruiyet kılıfı sağlıyor.
Milli Refleks Zamanı: Neler Yapmalıyız?
Türkiye, sadece yanan ormanlarını değil; devlet aklını, milli birliğini ve toplumsal sağduyusunu da savunmak zorunda. Bu sinsi savaşa karşı atılması gereken adımlar net:
* Sivil Yapıların Şeffaflığı: Yabancı fonlu STK'lar, yurt dışı bağlantılı vakıflar ve "çevreci" görünümlü oluşumlar titizlikle incelenmeli. Mali yapıları, insan kaynakları ve ilişkileri tam anlamıyla şeffaflaştırılmalı.
* İç Tehdit Ağlarının Çökertilmesi: Büyük şehirlerden en ücra köylere kadar; örgüt propagandası yapan, lojistik destek sağlayan ve militan geçişlerini kolaylaştıran tüm sivil ağlar deşifre edilip çökertilmeli.
* Psikolojik Savaşa Karşı Savunma Kalkanı: Halkın algısını manipüle etmeye çalışan medya trolleri, sosyal medyadaki dezenformasyon ağları ve dijital istihbarat odaklı yapılanmalar etkili bir şekilde engellenmeli.
Bugün yakılan ormanlar, yarın yakılmak istenen şehirlerin bir provasıdır. Bu saldırıların arkasındaki küresel aklın amacı, Türkiye'yi durdurmak. Ancak bu ülkenin küllerinden yeniden doğma ve her türlü oyunu bozma gücü var. Yeter ki uyanık olalım, birlik olalım ve her türlü tehdide karşı tek yürek duralım.
Strateji Uzmanı
Gazeteci Yazar
Gökalp Şentürk
Yorumlar
Kalan Karakter: