Hatırlıyorum da, o eski Kartal'larımızda, Toros'larımızda yolculuklar ne kadar da keyifliydi. Daracık koltuklarda, hatta bazen bagajda bile sıkış tıkış giderken, yüzümüzde kocaman gülümsemeler vardı. Çünkü önemli olan menzil değil, birlikte çıktığımız bu yolda paylaştığımız samimiyetti.
O zamanlar ülkücülük, bir kimlikten öte, bir yaşam biçimiydi; bir aidiyet, bir aile bağıydı. Şimdi ise, çakarlı arabalar, özel plakalar, kapıda bekleyen sekreterler... Sanki o tertemiz ruhun üzerine bir sis perdesi inmiş, pırıl pırıl parlayan değerlerimiz görünmez olmuş.
İnsan ister istemez soruyor: Nereye gitti o ekmeği bölüşen, aynı tavaya kaşık sallayan samimi ülkücüler?
Nereye gitti o son kuruşunu bile tereddüt etmeden bölüşen fedakar yürekler?
Yerlerine gelen "repocu, borsacı" ülkücü profili, aslında sadece bir meslek grubunu değil, aynı zamanda manevi değerlerin yerine maddi hırsların geçtiği acı bir değişimi simgeliyor. Artık cenazede bile ayrı düştüğümüz, düğünde bile yüz yüze bakmaktan çekindiğimiz bu yabancılaşma, içimizdeki sızıyı daha da derinleştiriyor.
Dava mı, Çıkar mı?
Bizler parayı değil, davayı düşünen adam gibi adamları özledik. Gerçek ülkücülük, asla para için değil, bir ideal uğruna yapılan bir mücadeledir.
Parası olanlara tepeden bakan, sadece kendi çıkarlarını düşünen bu tipler, ülkücülüğün o tertemiz adını kirletiyor sanki. Bizlere, seçilene kadar "ülkücüyüm" deyip, sonrasında "ben herkesin vekiliyim" diyenler değil; "ben Ülkücülerin sayesinde vekil oldum, ben onların sözcüsüyüm" diyecek kadar davasına sadık, vefalı yürekler lazım. Çünkü bu makamlar, ülkücülerin alın teri ve fedakarlıklarıyla kazanıldı.
Emeklerin Gözden Düşmesi
Ve en acısı da, bu davaya ömrünü adamış, çilesini çekmiş, partinin kirasını, elektriğini, suyunu ödemiş emekçi ülkücülerin hep ikinci planda kalması. Hakaret edenlerin, teşkilata sırtını dönenlerin baş tacı yapıldığı, bir gün bile kapısından geçmemişlerin makamlara oturduğu bu durum, adaletsizliğin en can yakıcı hali. Ülkücünün gözü çok şeyde olmaz; sadece samimiyet ve dostluk ister.
Bizler kişiler için değil, davamızın yücelmesi için ülkücüyüz. Niyetimiz her zaman hasbi oldu, çıkar gözetmedik. Üç hilalin altında duran, davasını ve liderini satmamış her bir yürek, bizim için baş tacıdır. Bu davanın ruhu, o yırtık ayakkabılarda, o gül kokulu kolonyalarda saklı. Ne olursa olsun, o ruhu yaşatma özlemi hiç bitmeyecek içimizde.
Vesselam.
Strateji Uzmanı
Gazeteci Yazar
Gökalp Şentürk
Yorumlar
Kalan Karakter: