İsrail, bölgede sadece sahada değil, psikolojik, diplomatik ve tarihî argümanlarla da zemin arıyor. Bizi — henüz bütün gücümüzü toplamadan — çatışmanın tam göbeğine çekmek ve enerjimizi, üretimimizi, gençliğimizin umudunu eritecek yaralar açmak istiyor. 2 bin yıllık bazı tarihî izlerin politika malzemesi yapılması, sıradan bir tartışma değil; bilerek kışkırtılmış bir tırmanış senaryosunun parçasıdır. Bu tür bahanelerle meşruiyet arayanlar, provokasyon zeminini hazırlamaya çalışıyor.
Ama Türkiye, kolayca “erken doğum” yaptırılacak bir ülke değildir. Bu millet artık sadece sayı ve coğrafya değil; teknoloji, üretim kabiliyeti ve irade ile tanımlanır. Milli savunma sanayimiz, son yıllarda attığı adımlarla sadece sahaya değil, stratejik özerkliğe doğru yürümektedir. Milli Muharip Uçak, İHA/SİHA atılımları, yerli motor ve hava savunma projeleri gibi ilerlemeler bu sahada somutlaşmıştır.
İçerideki aceleci ve tahrik edici nutuklar, düşmanın işine gelir. Bir toplumun içinde fitil çakmak isteyenler her zaman olacaktır; fakat biz milliyetçiler, vatan sevgimizi gösterirken aklı ve soğukkanlılığı rehber ediniriz. Provokasyona gelerek, hisle ve ani reflekslerle hareket etmek; ülkemizin geleceğini, nesillerimizin emanetini tehlikeye atmak demektir. Aceleyle atılan adımlar, geri dönüşü zor yaralar açar.
Bugün sahada teknolojinin rolü hayati. Lazer ve yönlendirilmiş enerji silahları, hedefe ulaşma süresini yok eder; anlık müdahale, yüksek hassasiyet ve sınırlı mühimmat gereksinimiyle savunmanın kuralını değiştirir. Türkiye’nin yerli lazer ve yönlendirilmiş enerji projeleri, hava araçlarına, sivil alanlara veya roket güdüm sistemlerine karşı caydırıcı çözümler sunuyor. Bu alandaki gelişmeler; savunmayı ekonomik, taktiksel ve psikolojik olarak güçlendirir.
Denizlerde de sessiz bir seferberlik var. Fırkateynlerin modernizasyonu, yeni platformların inşası ve deniz unsurlarımızın millî sistemlerle donatılması, denizlerimizde caydırıcılığı artırıyor. Bu, rakibe “kolay zafer” hayaliyle gelmemesi gerektiğini gösterir; çünkü hesapları bozan kuvvet, artık sahada somut olarak tezahür ediyor.
Ancak teknoloji tek başına yeterli olmaz. Entegre savunma doktrini, doğru istihbarat, eğitimli ve motive askerî birlikler, sağlam lojistik ve güçlü diplomasiyle birleşmediği sürece başarıya ulaşılmaz. Diplomasi masada kavgayı önleyecek ilk silahtır; ekonomi karşılıklı bağımlılıkları dengeleyen bir kalkandır; savunma sanayi ise gerektiğinde sahada sonucu getiren koldur. Bunlardan herhangi birinde zaaf olursa, düşman bu boşluğu kullanmaya çalışır.
Milliyetçilik; duygusal hamasetten ibaret değildir. Milliyetçilik, milletine, tarihine ve geleceğe karşı duyulan sorumluluktur. Bugün milliyetçilik; hangi silah, hangi teknoloji, hangi diplomasi ve hangi ekonomi politikasıyla toprağımızı koruyacağımızı hesap etmektir. Milliyetçilik; birlik, disiplin ve fedakârlık demektir. Bölünmüş bir toplum, dışarıdan gelecek her tehdide karşı zayıftır; iç çatışmalar ise düşmanın ekmeğine yağ sürer.
Vatan savunması, sadece askerlerin omuzlarına bırakılmamalıdır. Bilim insanı, mühendis, üretici, işçi, çiftçi, genç—her fert bu mücadelede pay sahibidir. Üretim seferberliği, teknolojik eğitimin yaygınlaşması, savunma sanayine gönüllü katkılar ve milli ekonomi politikaları uzun vadede en büyük güvencemizdir. Bugünün küçük fedakârlıkları, yarının bağımsızlığının teminatıdır.
Provokasyonları boşa düşürmenin yolu, soğukkanlılık, akıl ve güç birlikteliğidir. İçeride birlik ve kararlılık sağlandığında, dışarıya verilecek en güçlü mesaj hazır bir milletin iradesidir. Türkiye tarihi boyunca zorluklardan güçlenerek çıkmıştır; bu millet, aynı kararlılıkla yoluna devam edecektir.
Gökalp Şentürk
Strateji Uzmanı
Gazeteci Yazar
Yorumlar
Kalan Karakter: