YİNE, “KÜRT-İSLAM” OYUNU MU?
TÜRK- KÜRT- ERMENİ-İSRAİL VE YUNANİSTAN ÜZERİNE KONUŞULAMAYAN GERÇEKLER/DÜŞÜNCELER
Yazan Mustafa DÖNMEZ
Türkiye sınırları dışında oyun kuramıyor. Oyun bozmaya çalışıyor. Bölgede yüzyıllara dayalı hakimiyet misyonunu hamasi söylemlerle ümmet- biat kültürü ile götürmeye çalışıyor. NATO’ da olan Türkiye, geçmiş tarihinde Türk Devletine başkentlik yapmış Herat’ı bombalattı. Herat Afganistan’da Türk nüfusun yoğun yaşadığı yerdir. Amerika ve Rusya işgalindeki Herat’da adeta taş üzerinde taş bırakmadılar. (Herat: Doğu ve güneyde Pakistan, Batıda İran, Kuzeybatıda Türkmenistan, Kuzeyde Özbekistan, Kuzeydoğuda Tacikistan ve Kuzeydoğu ve Doğuda Çin ile komşudur.) Bugün de Halep’i. Osmanlı imparatorluğunda tarihsel kalıntılar ve güzellikleri ile 3 büyük merkez olduğu tarihçiler tarafından söylenir: Beyrut, Halep, İzmir. İlk ikisi paramparça edildi. Türk tarihi ile ilgili tek bir kalıntı bırakılmadı.
Türkiye’yi yönetenler, bölgeyi kendi menfaatlerine uygun şekillendirmeyi amaçlamış Batı ve İsrail ile ortaklık yaparken bölge halklarına ayar vermeye çalışıyor. Başarılı olamıyorlar. Sadece Batının planlarını bir süre geciktirebiliyorlar. Tüm başarıları budur. 27 Mayıs 1960 Darbesine giden yolda Menderes Batı’nın işbirlikçisi konumundaydı. Koltuğunu Siyonistlere ve Amerikalılara borçlu idi. Tıpkı Ürdün Kralı Abdullah gibi. Kral Abdullah Siyonistlerle o kadar içli-dışlı iken kendi iç kamuoyuna Müslümanlık, dindarlık taslıyordu. Araplar kendisinden nefret ediyor adeta tiksiniyorlardı. Birgün Kudüs’te Al-Aksa Camii'nden çıkarken Araplar tarafından öldürüldü. O günden sonra ne ilginçtir ki din üzerinden siyaset yapanlar ibadet yerlerine giderken yüzlerce hatta binlerce korumayla gelmeye başladılar. Sonları aynı olmaktadır. (Üçünün Siyonist Eliyahu Sasson ile derin ilişkilerine bakılabilir) Burada dikkat edilmesi gereken konu: Siyonist- Evangelistlerle ilişkiye girenlerin sonu iyi olmuyor. Özal’ın durumu da farklı değildi.
Daha önceki yazılarda belirttim. Tarikat ve cemaatlerin %70’inde Siyonizm’in, İngiltere ve ABD’nin parasal desteği vardır. Bunlar resmi makamların rakamlarıdır. Benim düşüncem ise bu oranın %90’ların üzerinde olduğudur.
FETÖ, PKK gibi halk düşmanı yapılanmalar devlet eliyle palazlandı. Bugüne kadar bunun sorumlusu hiçbir kişi yargı önüne çıkarıl(a)madı. Şöyle deniliyor ‘Devlet gerekli görürse şeytanla bile işbirliği yapar’ veya ‘bir tuğla çekilirse birçok kişi altında kalır. Durumumuz budur. Oysa devletler ait oldukları halkın karşısında olamaz. Hukukun dışına çıkamazlar.
27 Mayıs 1960 Darbesi sonrasında, Türkiye'nin ilk hatıra parası basıldı. Üzerinde: "Hakimiyet Milletindir." cümlesi vardı. Güya devrim yapılmıştı. Menderes hükümetinin* hukuk tanımaz zulmünden halkın kurtulduğu doğrudur ancak Amerika ilk defa tarihinde Türkiye’ye nakit hibe para verdi. Karşılığında ise Atatürk ile çalışmış onun izinden yürüyen 235 general ve 5000'e yakın subayın Silahlı Kuvvetler ile ilişiği kesilmiştir. Emekli edilen subayların toplu ikramiye ve maaşları Amerika tarafından ödenmiştir. İstihbaratımızın durumu da böyledir. Uzunca bir dönem parasını Amerika’dan almıştır. Karşılığında ise ne kadar vatanına Milletine bağlı aydın varsa başına türlü haller getirilmiştir. Emperyalizme karşı duran onlarla ölümüne savaş veren subaylar tasfiye edildi. Söylenemeyen budur.
Bir önceki yazıda belirttiğim, 27 Mayıs 1960 Darbesi sonrasında Dışişleri Bakanı koltuğuna oturan Siyonist Selim Rauf Sarper'in ilk işi Kıbrıs’ta Makarios’un tasfiyesine uğraşması oldu. İçeriye yaptıkları propagandalarda onun Türk düşmanı bir papaz olduğunu başta Hürriyet gazetesi olmak üzere medyaya haber yaptırıyorlardı. Ada’nın yönetimi, İngiltere’den çıkınca ve Kıbrıs Cumhuriyeti kurulunca, Makarios, İsrail ile diplomatik ilişkilerin kurulmasına şiddetle karşı çıktı. Sarper ise Doktor Küçük ve Rauf Denktaş üzerinden İsrail’in Kıbrıs’ta diplomatik temsilcilik açmasını sağladı. O günden itibaren Siyonistler Ada’da araziler alarak paramiliter tesisler kurmaya başladılar. Gerçekler acı olsa da ancak gerekli dersler çıkartılarak milli ve yerli politika üretilebilir.
Peki bugün durum nedir? Türkiye bugün kendi eliyle Siyonist Sarper’in hayal bile edemeyeceği noktaya taşıdı ve Güney Kıbrıslıları Batı’ya ve Siyonist İsrail’e bağladı. Bugün Kıbrıs Türk’ü beka sorunu yaşamaktadır.
(*Eşref Edip Türkiye’de, SebilürReşad isimli İslam dini kurallı bir dergi çıkartır. Eşref Edip Türkiye’deki Siyonist ve Masonları deşifre eden ve dikkat çeken yazıları vardır. Güya ‘din elden gidiyor’ propagandalarıyla mütedeyyin halkımızdan oy isteyen Menderes-Bayar ikilisi iktidarlarında bu derginin yayınlanan nüshaları toplatıldı.) Türkiye’de birçok konu böyledir. Halkımız kutsal değerler üzerinden ayrıştırılıp, birbirine düşman edilirken kazanan hep din tüccarları, Siyonistler ve Evangelistler olmaktadır.
Tarih eğer Kürtlere bir şey öğrettiyse, o da şudur: Başkalarının en kolay vazgeçtiği Kürt çıkarlarının savunulmasıdır. Kürtlerle barış altında Kürtlere en büyük zulmü yaşatan PKK ile masaya oturanlar dün FETÖ ile ortak hareket edenlerdi. İmralı tutanaklarında A.Öcalan: AKP hükümetini ayakta tutan biziz. Biz olmasaydık Ergenekon Davası olmazdı diyor. İddiasına göre iş birlikleri eskidir. Tarihe not düşüyoruz. ‘Seni başkan seçtirmeyeceğiz’ diyen Selahattin Demirtaş’ın 9 yılı aşkın cezaevinde tutulmasının iddia edilen düşüncenin ürünü olduğu mantıklıdır. Not edebiliriz.
Dünden bugüne değişen bir şey olmuyor. Ne ilginçtir ki; İsrail’e karşı sözde kavgalı politika üretenler, İsrail ile bağlaşık Barzani’ye silah ve mühimmat desteğinde bulunabiliyor. Sovyetler Birliği 40 sene önce ülkelerindeki 100.000 Kürt için özel planlar geliştirerek Türkistan’daki Türklere karşı kullanacak politikalar üretiyorlardı. Bunun için Kürt Enstitüleri açtılar. Amerika’nın politikalarını izleyen Türk politikacıları ise onları bize düşman gösteriyorlardı. Oysa Türkiye kendi oyun planını o zaman kurabilse o bölgedeki Kürtleri Türkler gibi sahiplenebilirdi. İçerde kökten biriz söylemi geliştirirken fiiliyatta ötekileştiriyorlardı. Aynı durum; İran, Suriye, Irak Kürtleri için de geçerlidir. Kürtler hep bölündü ve ezildi. Dolayısıyla kaybedenlerden oldular. Yaşadıkları ülkelere zor durumlarında ihanet ederek düşman ile işbirliği yaptılar. Türkiye insani yardımlar dışında onları emperyalizmin pençesinden çekip alamadı. İki yüzlüdür. Sebebi, Türkiye’nin kendisi emperyalizmin kucağına gönüllü bırakmış olmasıdır. Tıpkı Osmanlı’nın son dönemlerinde olduğu gibi. Emperyalizmin kılıcı olmuş NATO şimdi daha cüretkardır. Fırat ve Dicle’nin kontrolörlüğüne taliptir. Perde arkası budur.
Kendin için istemeyeceğini karşındakine dayatmamak esas olmalıdır. Türkiye, PKK’nın türevi SDG’ye silah bırak derken aynı şeyi İngiltere, Amerika perde arkasında İsrail’in istemesi garip değil midir? Baş kesmeyi dini vecibe gören ruh hastalarına biat etmelerini, teslim olmalarını istemek ipe un sermek değil midir? Kim bu dayatmayı kabul eder. Etmeyeceklerdir. Türkiye, SDG üzerinden çatışmayla ‘Irak’ın Kuveyt’i işgalinde olduğu gibi Siyonist Planın içine çekildiğini göremiyor mu? Türk’e silah sıkmayı övünç sayan Mazlum Abdi’yi (Mazlum Kobani, Ferhat Abdi Şahin veya eski kod adı ile Şahin Cilo) meşrulaştırmak onu kahramanlaştırmak hangi plana hizmettir. Baba’sı ile masaya oturanlar manevi oğluyla kavgalı. Veya başka bir pencereden konu ele alınırsa, Mazlum Abdi bu kadar düşman ise neden nokta atışı ile etkisiz hale getirilmedi. Kandil'deki terör ağaları için de durum budur. Nereden baksan tutarsızlık.
PKK ile masaya oturanlar, sözde barış arayanlar Türkiye’nin parçalanmasını konuştuklarını bilmelidir. Nasıl mı? KCK’nın yazılı sözleşmesi vardır. Kimilerine göre Anayasaları. 14 bölümden oluşur. Türkiye, Irak, İran ve Suriye’nin parçalanması esastır. Sonraki adımları üniter, birleşik devlet kurmaktır. Her şey planlıdır. A.Öcalan, KCK sözleşmesinden halen kutsal bir metin olarak bahsetmektedir. Esası CIA, MI6 ve MOSSAD’ın yıllardır birlikte hazırlayıp olgunlaştırdıkları plandır. Şaka gibiler.
Geçen ay yüzlerce Alevi’yi dünyanın gözü önünde hunharca katledenler ile işbirliği, insanlık tarihine insanlık dersi verme iddiasındaki Türk soylu davranışlara uyuyor mu? ‘Kürtler silah bırakmazlarsa üzerine yürüyeceğiz’ Plan bu mudur? Orası Türkiye midir? Devleti olmayan bir yerde silahı olmayanlara ne yapıldığı görülmüyor mu? Türkmenler ellerine silah almadılar da ne oldu? Bugüne kadar en çok kıyıma uğrayan Türkler değil midir? Türkiye’nin yanlı ve yanlış politikaları Türkmenleri kırdırmadı mı? Bayır Bucak Türkleri gözümüzün önünde bitirilirken seyredilmedi mi? Üstelik bu vahşeti yapan Ruslardan düşürülen savaş uçakları için özür dilemek maksatlı dakikalarca kapılarında bekletilmediler mi?
Türkiye’nin Irak, İran ve Suriye planları kökten yanlıştır. İzlediği yol Siyonistlerin, İngiliz ve Amerikalıların planlarıdır. Yapılması gereken,
Birinci Politika:
Türklerin, Arap ve Kürtlerin birlikteliğini sağlamlaştırmak onları Siyonist ve Evangelistlerin karşısına bir bütün olarak çıkarmayı başarmak olmalıdır. Golani ile değil. Golani, bölgeyi parçalayan halkları birbirine düşman edenlerin has adamıdır. Golani’nin (Ahmed Hüseyin eş-Şara) Halk canisi A.Öcalan’dan ne farkı vardır
Atatürk de aynısını düşünmedi mi? Kendisinden yardım ve birleşme isteyen Suriyelilere vatanınızı emperyalistlerden kurtarın öyle gelin demedi mi? Olgulardan çıkan sonuç: Siyasal İslamcı politikalar bütünsel olarak Siyonizm’e hizmet ettiği görülmelidir.
İkinci Politika:
Zor değildir. Siyonist İsrail’i durdurmanın tek yolu Türk Musevileri yani Hazar Türkleriyle direkt temas kurmaktır. İsrail zalimliğini soykırım yaparak sergilerken, kendi güvenlik sorunu üzerinden mazeret üretmektedir. Oysa Türkiye bu önerdiğim politikaya dönebilirse İsrail’e beka sorunu yaşatabilecektir. İsrail halkına da huzur ve barış getirebilecek, bizi birbirimize kırdıran sömürgen Batıyı bölgemizi terke mecbur bırakabilecektir. Tabii ki istenen bu ise?
Dün savaşla eriyen, kırıma uğrayan Türkiye kendi eliyle çaresizlik içinde (Kürt ve Arap işbirliğinde) Musul’u Emperyalizme adeta hediye etti. Aynı Türkiye, dünyada Emperyalizme karşı başarı kazanan tek model ülkeydi. Bugün Türkiye’ye karşı olanların yani kurucu iradeye düşman olanların, Emperyalizme karşı ikinci bir başarı kazanmaları mümkün müdür? Dün yedi göbekten Türk soylu oldukları açık subayları cımbızla seçilmiş gibi tespit ederek türlü iftiralar ve kumpaslarla TSK’dan tasfiye edenler gerçekten Türk Devleti’nin, Büyük Türk Milletinin hayrına bir iş yapabilirler mi? Sorunun cevabı kendi içindedir ve tartışmaya açıktır. Düşünmeye ve analize dayalı önermelere devam edelim.
Yorumlar
Kalan Karakter: