Günümüzde her yerde aynı tartışmayı duyuyoruz: “Ne yemeli, ne yememeli?”
Bir doktor “ekmeği tamamen hayatınızdan çıkarın” derken, bir diğeri “tam tahıllı ekmek sağlığın anahtarıdır” diyor. Bir beslenme uzmanı kırmızı etten uzak durmamızı önerirken, bir başkası “belli ölçüde kırmızı et olmazsa olmaz” diyebiliyor. Bu kadar farklı görüş arasında sağlıklı beslenmenin yolunu bulmak hiç kolay değil. Çoğu insan kendini büyük bir kafa karışıklığının içinde buluyor.
Oysa belki de cevabı bulmak için uzaklara bakmamıza gerek yok. Kendi geçmişimize, çocukluğumuzun sofralarına dönüp bakmamız yeterli. Çünkü sağlığın sırrı, aslında o sofralarda saklıydı.
Geçmiş Sofraların Doğallığı
Eskiden sofralarımızda hazır ürünlere pek yer yoktu. Ekmek evde yapılır, yoğurt tencerede mayalanır, peynir, lor ve kaymak kendi hayvanlarımızın sütünden hazırlanırdı. Kahvaltıda önümüze gelen tereyağı, yoğurt ya da peynir sadece bir yiyecek değil, aynı zamanda emeğin ve doğallığın simgesiydi.
Bal, ya evin arı kovanından ya da komşunun kovanından alınırdı. Sofrada bahçeden toplanmış domates, salatalık, maydanoz, taze soğan olurdu. Çoğu zaman dışarıdan alınan tek şey zeytindi. Bugün market raflarında gördüğümüz uzun listeli etiketler, katkı maddeleri ya da “raf ömrü” gibi kavramlar o dönemde yoktu.
Bu sofralar sadece karnımızı doyurmaz, sağlığımızı da korurdu. Çünkü gıdalar doğal, katkısız ve tazeydi.
Doğayla Uyumlu Yaşam
Geçmişte yaşam, doğanın ritmiyle uyumlu ilerlerdi. İnsanlar sabahın erken saatlerinde hayvanlarını dağa çıkarır, gün boyu tarlada çalışır, toprakla uğraşırdı. Günlük hareketliliğin kendisi bile bir tür egzersizdi.
Bedenlerimiz doğaya uyumlu bir tempoda yaşar, ruhlarımız doğanın dinginliğiyle beslenirdi. Belki de bu yüzden o dönemlerde obezite, kolesterol, tansiyon ya da diyabet gibi hastalıklar bu kadar yaygın değildi. İnsanlar sağlıklıydı çünkü doğadan kopmamışlardı.
Modern Hayatın Tehlikeleri
Bugünse manzara çok farklı. Şehirleşmenin artmasıyla birlikte küçük bahçeler kayboldu, kendi üretimimiz yerini hazır gıdalara bıraktı. Market raflarında gördüğümüz ürünlerin çoğu katkı maddeleri, koruyucular ve yapay tatlandırıcılarla dolu.
Sebzeler hormonlarla büyüyor, hayvanlar kimyasal yemlerle besleniyor, tohumların genetiğiyle oynanıyor. Bu da beraberinde büyük bir sağlık krizini getiriyor. Artık genç yaşta obezite, kolesterol, tansiyon ve diyabet gibi hastalıkların görülmesi sıradan hale geldi.
Aslında modern hayat bize hız kazandırırken sağlığımızı yavaş yavaş elimizden alıyor.
Doğallığa Dönüş Mümkün mü?
Geçmişin sofralarına birebir dönmek belki mümkün değil. Çünkü eski tohumların bir kısmı kayboldu, şehir yaşamı bize farklı bir tempo dayatıyor. Ama bu durum hiçbir şey yapamayacağımız anlamına gelmiyor.
Kendi bahçemizi kurmak, balkonumuzda saksıda bile olsa domates ya da biber yetiştirmek, doğal ürünleri tercih etmek, pazardan alacağımız ürünleri seçerken daha dikkatli olmak elimizde. Kendi yoğurdumuzu evde mayalamak, ekmeğimizi katkısız unla pişirmek, çocuklarımıza hazır gıdalar yerine daha doğal seçenekler sunmak küçük ama önemli adımlar.
Çünkü mesele sadece bugünkü sofralarımız değil, aynı zamanda yarınki nesillerin sağlığı. Çocuklarımıza bırakabileceğimiz en değerli miras, sağlıklı ve doğal bir yaşam kültürü olabilir.
Sağlığın Anahtarı: Emek ve Paylaşım
Doğallığa dönüş aslında sadece bedenimizi değil, ruhumuzu da besler. Çünkü sofrada emeğin olduğu yerde değer vardır, paylaşım vardır. Geçmişte sofralar sadece yemek yemek için kurulmazdı; aileyi bir araya getirir, komşuluk bağlarını güçlendirirdi.
Bugün belki teknolojinin hızına yetişiyoruz, ama ruhumuz aç kalıyor. Sofralarımızda emek azaldıkça, hastalıklar çoğalıyor. Oysa bir yoğurdu evde mayalamak, bir ekmeği kendi ellerimizle pişirmek, hem sağlığımızı korur hem de ruhumuza iyi gelir.
Sonuç olarak, modern hayatın karmaşası içinde sağlığımızı korumanın en güvenilir yolu, doğallığa geri dönmekten geçiyor. Ne kadarını başarabiliriz bilinmez ama atacağımız her küçük adım, geleceğimizi değiştirecek.
Unutmayalım: Doğanın sunduğu en büyük armağan, sofralarımıza koyduğumuz emek ve doğallıktır.
Ve bu emek, yarınlara bırakacağımız en kıymetli mirastır.
Nesrin Süheyla Alper
Yorumlar
Kalan Karakter: