Sakarya Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Alemdar’ın, Karasu-Kocaali hattında minibüsçülerin ücretsiz kart kullanan yolculara yönelik olumsuz tavırlarına karşı yaptığı “Gerekirse otobüsleri koyarım” açıklaması, şehirde ulaşım krizinin giderek büyüdüğünü gözler önüne serdi. Başkanın bu çıkışı bazı kesimlerce “kararlı bir duruş” olarak görülse de, esnaf cephesinde “tehdit dili” kullanıldığı eleştirilerine neden oldu.
“KİMSE YAŞLIYA, ENGELLİYE EZİYET EDEMEZ”
Alemdar’ın, “Benim yaşlı amcama, teyzeme, engelli kardeşime kimse eziyet edemez” sözleri, sosyal devlet anlayışıyla örtüşen bir yaklaşım olarak takdir toplarken, aynı zamanda ulaşım sektöründeki yapısal sorunların görmezden gelindiği yönünde eleştirilere yol açtı.
MİNİBÜSÇÜLER: HEDEFİMİZ İHTİYAÇ SAHİPLERİ DEĞİL, SİSTEMDEKİ AÇIKLAR
Karasu-Kocaali Minibüs Kooperatifi ise yaptığı açıklamada, tepkilerinin yaşlı ve engelli vatandaşlara değil, kartların suistimal edilmesine yönelik olduğunu ifade etti. Bazı vatandaşların kartları ticari amaçlarla kullandığını, bu durumun esnafı mağdur ettiğini dile getiren minibüsçüler, sürekli artan maliyetler ve yetersiz devlet desteği nedeniyle ekonomik olarak ayakta durmakta zorlandıklarını belirtti.
SİSTEMDEKİ AÇIKLAR, TARTIŞMALARI BÜYÜTÜYOR
Tarife ve denetim eksiklikleri nedeniyle hem yolcularla hem de belediyeyle karşı karşıya kaldıklarını söyleyen minibüs esnafı, ücretsiz taşıma yükünün adil bir şekilde paylaşılması gerektiğini savunuyor. Ulaşım gibi kamusal bir hizmette çözüm üretmenin yolu, diyalog ve yapısal reformlardan geçerken, belediye ile esnaf arasında yaşanan gerilim, çözümden çok krizi derinleştiriyor.
TEHDİT DEĞİL, ÇÖZÜM BEKLENİYOR
Belediyenin “gerekirse otobüs koyarız” yaklaşımı, çözüm değil geçici bir müdahale olarak görülüyor. Ulaşım hizmeti, yalnızca belediyenin değil, aynı zamanda kooperatiflerin, vatandaşların ve merkezi idarenin ortak sorumluluğunda. Bu noktada sorunları tehdit diliyle değil, masada çözmek gerekliliği bir kez daha öne çıkıyor.
ÜLKE POSTASI SORUYOR: ASIL SORU GÖZ ARDI MI EDİLİYOR?
Yaşanan bu tartışmada en temel soru hâlâ yeterince gündeme gelmiş değil:
Mağdur vatandaşımıza “ücretsiz ulaşım kartı” hakkını veren kurum, neden bu hizmeti sunan özel hat minibüsçülerine doğrudan ödeme yapmıyor?
Eğer bu destek, hizmetin gerçek sağlayıcısına —yani minibüs esnafına— zamanında ve adil şekilde yapılsaydı, bu kriz yaşanır mıydı?
Ücretsiz taşıma sosyal bir haktır; ancak bu hakkı sağlayan devletin, yükünü özel sektörün sırtına bırakması adil bir çözüm değildir. Maliyetlerin her geçen gün arttığı bu ekonomik ortamda, esnafın yalnız bırakılması kaçınılmaz olarak sistemi kilitliyor.
Bu nedenle, çözüm belediyenin rest çekmesi ya da minibüsçünün direnci değil; doğrudan ve sürdürülebilir kamu desteğiyle hem vatandaşın hem taşımacının hakkının korunması olmalıdır. Aksi halde, sistemin bir tarafını memnun ederken diğer tarafını batırmak, krizin değil, yeni çatışmaların kapısını aralar.
Yorumlar
Kalan Karakter: