Mevcut iktidar, yönetime başlarken anayasaya sadık kalacaklarına namusları ve şerefleri üzerine yemin ettiler. Yemin etmeleri bir yana, “özgürlükçü ve sivillerin yaptığı demokratik anayasa” gibi afili laflarla anayasa değişikliğinin yolunu yapıyorlar. Oysa anayasa, Türk halkının bekası ve refahı için hazırlanmış hukuksal bir mutabakat metnidir. Bu nedenle asker ya da sivil tarafından yapılmasının önemi yoktur; önemli olan halkın taleplerine cevap vermesidir. Dolayısıyla "sivil anayasa" demenin de bir anlamı yoktur.
Araştırma kuruluşları, Türk halkının mevcut durumlarını, tutumlarını ve eğilimlerini ölçmek için zaman zaman anketler yapmaktadır. Bu anketlere bakıldığında,
Türk halkının en önemli sorun olarak yoksulluk ve adaleti gördüğü ortaya çıkmaktadır. Birinci sırada yoksulluk, ikinci sırada ise adalete olan güvensizlik yer almaktadır.
Bu iki temel sorunu, yalnızca anket sonuçlarından değil; ulusal ve uluslararası endekslerden de görebiliyoruz.
Bir durumu ya da nesneyi sağlıklı değerlendirebilmek için öznel algılarla değil, nesnel olgularla hareket etmeliyiz. Bunun için veri ve yöntemlere bakmamız gerekir. Yani cetvel eğri ise doğru çizgi elde edemeyiz; doğru bir çizgi için önce cetvelin doğru olması gerekir.
Türk halkının birinci sıraya koyduğu yoksulluğun en önemli göstergesi gelir dağılımı haritasıdır. Gelir haritası üzerinden yoksulluk değerlendirmesi yapalım:
Türkiye’de dört kişilik bir aile için açlık sınırı 26 bin TL, yoksulluk sınırı ise 85 bin TL civarındadır. Yaklaşık 5,3 milyon kamu çalışanı ve 27,3 milyon özel sektör ve kayıt dışı çalışan olmak üzere toplamda 32,5 milyon çalışan ve yaklaşık 16 milyon emekli bulunmaktadır.
Son yapılan zamla birlikte, en düşük emekli maaşı 16.800 TL, asgari ücret ise 30.500 TL’dir.
Çalışanların yaklaşık %50’si asgari ücret civarında maaş almaktadır. Daha açık bir ifadeyle, yaklaşık 16 milyon çalışan asgari ücret düzeyinde gelir elde etmektedir. Geri kalanlar yüksek maaş mı alıyor? Hayır. 32 milyon çalışanın yaklaşık %80’ine karşılık gelen 26 milyon kişi 45 bin TL altında maaş almaktadır.
Bu rakamlar, Türk halkının yoksulluk içinde yaşadığını açıkça göstermektedir. Halkın birinci sıraya koyduğu yoksulluk, devletin kendi verileriyle de ortadadır.
Gelelim adalet meselesine. Araştırma şirketlerinin yayımladığı verilere göre, en önemli sorunlardan biri de adalet sorunudur. Bunu günlük hayatımızda da görebiliyoruz.
Kendimize şu soruyu soralım:
“Bugün herhangi bir şekilde haksızlığa veya ayrımcılığa uğradım mı?”
Bu soruya “hayır” cevabı vermek neredeyse imkânsız hale gelmiştir.
Örneğin, iş başvurusu yaparken bu soruyu sorsak, kaç kişi “hayır” der?
Belediyeye, hastaneye, okula ya da herhangi bir kamu kurumuna giderken neden bir tanıdık ararız?
Yapacağımız işlem doğruysa tanıdığa gerek var mı?
Yanlışsa ya da eksikse, neden tanıdık aracılığıyla yapılabiliyor?
Hak kayıpları, kayırmacılık ve hukuki süreçlere duyulan güvensizlik, halkın adalete olan güvenini sarsmaktadır.
Türkiye, Uluslararası Adalet Düzeyi Endeksi'nde 142 ülke arasında 117. sıradadır.
Bu iki temel sorun (yoksulluk ve adalet), çözüm yolları arandıkça ve iyileşme sağlandıkça, diğer birçok sorun da azalmaya başlayacaktır. Bu iyileşmeler; ekonomiye, işsizliğe, toplumsal huzura, kültüre, özgürlüklere olumlu şekilde yansıyacaktır.
Gelelim asıl meseleye:
Mevcut iktidarın bu iki temel sorunu çözmesine anayasa engel mi?
Tabii ki hayır. Bilakis, T.C. Anayasası'nın 10. maddesi vatandaşların eşitliğini şart koşmuştur. İktidar, eşitliği sağlamak adına gerekirse gelir dağılımındaki adaletsizliği giderebilir, gerekirse adalet mekanizmasını iyileştirebilir. Önünde hiçbir engel yoktur; aksine, bu adımlar halkın teveccühünü kazandırabilir.
O zaman şu soruyu sormamız gerekir:
Anayasanın amir hükmüne rağmen, Türk halkının en önemli iki sorununu çözmeyen iktidar neden anayasa değişikliği ister?
Mirze MİRZELİOĞLU
Doğru Parti Genel Yardımcısı
Yorumlar
Kalan Karakter: