Bir Milletin Adı,
Onurun ve Aidiyetin Özetidir…
Son yıllarda bazı çevrelerde sıkça dillendirilen bir kelime var:
“TÜRKİYELİ.”
Kulağa modern geliyor, belki daha kapsayıcı da sanılabilir. Ama biraz tarihe, biraz da millet bilincine kulak verirseniz, bu kelimenin bizi nereye götürmek istediğini sorgulamak zorunda kalırsınız.
Cumhuriyet’in ilk yıllarında, 3 Nisan 1924’te çıkarılan Muhamat Kanunu –yani avukatlık mesleğine dair ilk yasal düzenleme– bu tartışmanın başlangıç noktalarından biridir. Bu yasayla, avukatlık mesleğini icra edebilmek için “Türkiyeli” olma şartı getirilmiştir.
Çünkü Osmanlı’dan kalan adalet düzeninde, mahkemelerde cirit atan yabancı uyruklu avukatlar yalnızca adaleti değil, milletin onurunu da zedelemekteydi. Baroların büyük kısmı gayrimüslim ve ecnebi unsurların elindeydi. Bu düzenleme, milletin iradesine yabancı kalanların hukuk sisteminden tasfiyesidir.
Ama Cumhuriyet orada durmadı. Bir adım daha atarak o “Türkiyeli” tanımını netleştirdi ve dönüştürdü:
“Türkiyeli” yerine,
“Türk” dedi.
Neden mi?
Çünkü Cumhuriyet, bu topraklarda yaşayan herkesi –etnik kökeni, dili, mezhebi ne olursa olsun– vatandaşlık bağıyla “Türk” kabul etti. Kürt, Laz, Çerkes, Arnavut, Zaza, Boşnak fark etmeksizin.
Bu aidiyet, ırkî değil; vatanî ve millî bir bağlılık tanımıdır. Eğer bu topraklarda yaşıyor, bu milletin acısını paylaşıyor, bayrağını selamlıyor, askerine dua ediyorsan, işte o zaman Türk’sün.
“Türk Milleti” olmak;
Aynı destanlara ağlayıp, aynı şehit toprağında dua edebilmektir.
Anadilin farklı olabilir, geleneklerin de… Ama bu milleti “isim oyunlarıyla” bölmeye kalkıyorsan, “Türkiyeli” diyerek ortak kimliği muğlaklaştırıyorsan, mesele yalnızca bir kelime değil, bir niyet meselesidir.
Bugün “Türkiyeli” lafını yeniden gündeme taşımaya çalışanlar, “Türk” kelimesini dışlayıcı, baskıcı göstermeye çalışıyor. Hâlbuki tarih boyunca “Türk olmak”, sığınacak bir çatı, korunacak bir onur olmuştur.
Balkanlardan, Kafkaslardan gelen milyonlarca muhacir, Türk milleti kimliğinde huzur bulmuş, Kürt’üyle Laz’ıyla bu kimlik altında cephelerde omuz omuza savaşmıştır.
Bakın dünyaya: Hangi millet kendi adından bu kadar utanır hâle getirilmiştir?
Hangi halk, kendi ismini bu kadar tartışmak zorunda bırakılmıştır?
El insaf!
Bu devletin adı Türkiye Cumhuriyeti’dir.
Meclisi, Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir.
Vatandaşı ise hukuken de, tarihî olarak da Türk’tür.
Çünkü bu kimlik, sadece bir etnik sıfattan değil, bin yıllık bir kader birliğinden doğmuştur.
Evet, Osmanlı’nın torunuyuz. Ama Cumhuriyet’le birlikte tebaalıktan vatandaşlığa geçtik.
Artık biz halkız. Biz milletiz. Ve biz, adıyla sanıyla Türk’üz.
Unutmayın:
“Türkiyeli” ifadesi, milletin adını flu hâle getirme çabasıdır.
“Türk” ise bu coğrafyada verilen mücadelelerin, dökülen kanların, yakılan ağıtların adıdır.
Kimlik sorununu çözmek isteyenler, bu milletin adını tartışarak değil, bu millete aidiyet duyarak çözmeye başlasın.
Biz Türk milletiyiz.
Kökümüz derinde, kardeşliğimiz sağlamdır.
Strateji Uzmanı
Gazeteci-Yazar
Gökalp Şentürk
Yorumlar
Kalan Karakter: