Bu topraklarda kardeşlik kanla yazıldı ama fitne de aynı masada üretildi.
Türk’ü Kürt’ten, Kürt’ü Türk’ten koparmak isteyenlerin tek silahı sınır değil, zihin haritasıdır. Bugün mesele etnik kimlik değil; emperyalizmin kime piyon seçeceğidir.
Bu coğrafyada bin yıldır yan yana yaşayan Türkler ve Kürtler, aynı sofraya oturmuş, aynı cephede şehit düşmüş, aynı kaderin yükünü omuzlamıştır.
Birinin düğününde halay çekilmiş, ötekinin cenazesinde ağıt yakılmıştır. Ama ne zaman emperyalist akıl devreye girdiyse, önce kalpler bölünmüş sonra haritalar tartışılmıştır.
Bugün yaşadıklarımızın kökü dünde değil, çok daha derindedir. İngiliz istihbaratının masa başı planlarından Binbaşı Noel’in saha operasyonlarına, Sevr paçavrasından son Amerikan projelerine kadar her dönemde Kürtler bir “koz” olarak sahaya sürüldü. Çünkü koparılan her et parçası, Türk milletinin gövdesinden kopacaktı.
Bağımsızlık diye uzatılan haritalar gerçekte tasmalı özerklik projeleriydi.
Dün İngiliz subayı “kurtuluş” getirdiğini söylüyordu, bugün Amerikan generali aynı yalanı servis ediyor.
Yarın sahneye belki de İsrail istihbaratı çıkacak.
Çünkü hedef değişmedi: Mesele hak arayışı değil, Türkiye’yi parçalama hesabıdır.
Bugün hâlâ bazıları aynı masalı fısıldıyor:
“Bizi kurtaracak olan Batı’dır.”
Oysa tarihten bir ders çıkarılacaksa şudur:
Batı kimseyi kurtarmadı, sadece kullandı.
Dün Arap’ı, bugün Kürt’ü, yarın kendine başka bir piyon bulacak.
Bu oyunun sonunda kazanan hiç olmadı. Dağa sürülen gençler, Amerika’nın ileri karakoluna bekçi yapıldı. Suriye’de kurulan yapı, İsrail’in laboratuvarına çevrildi. Irak’ın kuzeyinde kurulan pazar masası, halk için değil petrol şirketleri için kuruldu.
Sonuç mu?
Kan, yalnızlık ve bitmeyen bir tüketim.
Bu topraklarda bir tuzak kurulacaksa hedef Türk’tür, piyon ise Kürt.
Bunu görmeden konuşmak sadece gaflet değil, millete karşı işlenmiş stratejik bir suçtur.
Bugün çıkış yolu arayanlara net konuşuyorum:
Kürtsüz bir Türkiye olmaz. Türksüz bir Kürt geleceği de kurulmaz.
Bu hakikati inkâr edip dış güçlerin gölgesine sığınmak, geleceğe değil uçuruma doğru yürümektir.
Emperyalizmin çizdiği sınırların sonu coğrafya değil; kaos, vesayet ve yıkımdır.
Türk devleti sabırlıdır ama hafızasız değildir.
Bu millet kucak açmasını bilir ama boyunduruk kabul etmez. Ortak kaderi hatırlamak için yeni bir acıya daha gerek yok.
Batının değil, tarihin sesine kulak vermek zorundayız.
Bugün hâlâ Binbaşı Noel’in çantasından çıkan haritaları parlatmaya çalışanlar varsa bilsinler:
O defter çoktan yırtıldı, o sayfa tarihin çöplüğüne atıldı.
Bu coğrafyada kaderimizi
Ne Pentagon çizer,
Ne Kudüs’teki masa,
Ne Londra’daki kulüp.
Son sözümüz nettir:
Kürt’ün de Türk’ün de geleceği bu topraklarda, bu bayrağın gölgesindedir.
Dostluk, sırt dönünce değil; ihanete set çekilince başlar.
Strateji Uzmanı
Gazeteci Yazar
Gökalp Şentürk
Yorumlar
Kalan Karakter: