Tarih, sadece savaşları ve zaferleri yazmaz.
Bir milletin tabiatla kurduğu o kadim bağı, toprağına, suyuna, hayvanına gösterdiği saygıyı da yazar. Bizim hikâyemizde bu bağın en önemli sembollerinden biri meradır.
Otlak…
O, sadece hayvanların karnını doyurduğu bir yer değildir;
O, Türk’ün bin yıllık tabiatla yaptığı bir sözleşmedir, atalarımızın bizlere bıraktığı en büyük emanettir.
Kanunnamelerimiz ne kadar da net:
"Mer'a kadimden beri mer'adır. Hususiyeti değiştirilemez."
Bu söz, basit bir hukuk maddesi değil, bir yaşam felsefesidir. Cengiz Han’ın yasalarından Osmanlı’nın fermanlarına kadar bu kural hiç değişmedi.
Padişah bile meranın üzerinde keyfi tasarruf hakkına sahip değildi. Çünkü o, devletin değil, milletin malıydı.
Peki, şimdi ne haldeyiz?
Sadece birer arsa parçası gibi görülen otlaklarımız, maden ocaklarına, toplu konutlara, GES'lere peşkeş çekiliyor. Bir zamanlar "meraymış" diye burun kıvıran cahillerin elinde toprağımız nefessiz kalıyor. Bu, sadece bir toprak kaybı değil, köklerimizden kopuştur.
Bazıları merayı boş arazi sanıyor. Oysa mera, iklim değişikliğiyle mücadelede bir ağaç kadar değerlidir. Karbon emiliminde, toprağın veriminde ve biyolojik çeşitlilikte kritik bir rol oynar. Merayı yok etmek, geleceğimizi yok etmektir.
Allah'ın uyarısı ne kadar da manidar:
“İçimizdeki beyinsizler yüzünden bizi de helak edecek misin?”
Merayı küçümseyen, talan eden herkes işte o "beyinsiz" tanımına girer.
Onlar, makamları, unvanları ne olursa olsun, vatanın can damarını kesmeye kalkışanlardır. Onlar, tarihe, ilme ve doğaya düşmandır.
Unutmayın; mera, sadece hayvanlarımızın değil, milletimizin ve vatanımızın da nefes borusudur.
O boruyu tıkayan, bu milletin geleceğini boğar.
Atalarımızın bize bıraktığı bu mirasa sahip çıkmak, vatanına ve toprağına bağlı her Türk evladının namus borcudur.
Strateji Uzmanı
Gazeteci Yazar
Gökalp Şentürk
Yorumlar
Kalan Karakter: