Barış Süreci Tartışmaları Üzerine Analitik Bir Değerlendirme
Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nun 6. toplantısında,
Sivas Barosu Başkanı Av. Fatih Sevim’in sözleri, yalnızca toplantı salonunda değil, kamuoyunda da geniş yankı buldu.
Sevim’in dikkat çektiği konuları inçelediğimde,
Toplumsal hafızanın derin izlerini hatırlatırken, diğer yandan siyasal sürecin kırılgan dengelerine ışık tutmaktadır.
Bende yapmış olduğu konuşmadan bir değerlendirme yazısı yazmaya karar verdim.
Aslında yapmış olduğu bu konuşma Milletimizin bu süreçte yaşamış olduğu ruhsal durumuda çok iyi bir şekilde de özetliyor.
Bende acizane bu konuyu analitik bir çerçevede değerlendirerek yorumlarınızı sizlere bırakıyorum..
Kavramsal Çerçeve:
“Barış Süreci” mi, “Teslimiyet” mi?
Türkiye’de son on yıllarda sıkça kullanılan “barış süreci” kavramı, toplumun geniş kesimlerinde karşılık bulmamaktadır.
Bunun temel nedeni, kavramın semantik düzeyde yarattığı algıdır. Zira halk, bu ifadenin devlet ile terör örgütünü eşit iki taraf gibi konumlandırdığını düşünmektedir.
Oysa sosyolojik ve siyasal açıdan mesele, iki eşit tarafın barış yapması değil; demokratik devletin meşru otoritesine yönelmiş silahlı bir yapılanmanın tasfiye edilmesidir.
Toplumun beklentisi,
“barış” adı altında pazarlık değil; terör örgütünün kayıtsız şartsız silah bırakması ve teslim olmasıdır.
Aksi takdirde süreç, kamu vicdanında “barış” değil, “ödün” ve “teslimiyet” olarak algılanmaktadır.
Türk-Kürt İlişkilerinin Tarihsel Bağlamı
Sevim’in altını çizdiği gibi, Türkiye tarihi boyunca bir Türk-Kürt savaşı yaşanmamıştır. Türklerle Kürtler arasında tarihsel olarak köklü bir çatışma değil, tam tersine birliktelik söz konusudur. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e, Kürtlerin Anadolu’nun müdafaasında oynadığı rol, Kurtuluş Savaşı’na katkıları ve ortak devlet bilinci bu gerçeği ortaya koymaktadır.
Bugün yaşanan terör sorununun
“Türk-Kürt çatışması” gibi lanse edilmesi, sosyolojik bir gerçekliğe değil, terör örgütünün propagandasına hizmet etmektedir.
Bu nedenle mesele, etnik değil; terör merkezli bir güvenlik sorunu olarak değerlendirilmelidir.
Siyasal Dil ve Meşruiyet Sorunu
Toplumsal hafızayı en fazla yaralayan unsurlardan biri, terörist başı Abdullah Öcalan için kullanılan “sayın” ya da “önder” gibi ifadelerdir.
Siyasal dilin meşruiyet ürettiği düşünüldüğünde, bu tür ifadeler kamuoyunda yalnızca tepki değil, aynı zamanda derin bir güvensizlik oluşturmaktadır.
Çünkü Öcalan ismi, Türkiye’nin yakın tarihinde kurşuna dizilen 33 asker, Haritadan silinen Başbağlar köyü,
Annesinin kucağında havaya uçurulan Bedirhan bebek,
15 yaşında toprağa düşen Eren Bülbül ve on binlerce şehit ile özdeşleşmiştir.
Böylesine travmatik bir isim üzerinden “önderlik” ya da “saygınlık” devşirmeye çalışmak, toplumsal barışı güçlendirmek yerine, daha da zedelemektedir.
Devlet Aklı ve Stratejik Zorunluluk
Türkiye’nin karşı karşıya olduğu terör sorunu, yalnızca bir güvenlik meselesi değil, aynı zamanda stratejik bir kırılma noktasıdır.
50 yıldır silahla, bombayla kazanılamayan mevzilerin, “sulh” adı altında verilmesi, hem tarihsel adalet duygusunu hem de devletin sürekliliğini tehdit etmektedir.
Bu nedenle süreçte hata yapma lüksü bulunmamaktadır.
Doğru aktörlerle, doğru stratejilerle ve en önemlisi, doğru dil ile yol alınmalıdır. Stratejik iletişim, ulusal birlik duygusunu pekiştirecek, terör örgütünü ise yalnızlaştıracak şekilde kurgulanmalıdır.
Toplumsal Hafıza ve Gelecek Nesiller
Unutulmamalıdır ki,
Barış yalnızca bir kelime değil, aynı zamanda toplumsal bir hafıza meselesidir.
Eğer barış, adalet ve eşit vatandaşlık temelinde inşa edilmezse;
Kuşaklar boyunca sürecek yeni kırgınlıkların tohumu atılmış olur.
Oysa Türkiye’nin ihtiyacı, terörün tasfiye edilmesi ve Türk-Kürt kardeşliğinin daha da güçlendirilmesidir.
Fatih Sevim’in sözleri, bir baro başkanının ötesinde, milletin vicdanının sesi olmuştur.
“Barış süreci” adı altında yürütülen yanlış dil ve yöntemlerin, toplumsal bütünlüğü zedelediği açıktır.
Türkiye, bu süreçte yalnızca güvenlik stratejileriyle değil, aynı zamanda sağduyulu bir devlet aklıyla hareket etmelidir.
Çünkü barış, teslimiyetle değil; adalet ve milletin onurunu koruyarak tesis edilebilir.
Strateji Uzmanı
Gazeteci – Yazar
Gökalp Şentürk
Yorumlar
Kalan Karakter: