Avrupa ile aramızdaki tarihî bağlar, artık yalnızca kültürel değil; ekonomik olarak da hayati bir arter gibi işliyor. Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) Başkanı Nail Olpak’ın açıklamalarına göre, Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki ticaret hacmi 327 milyar dolara ulaştı. Bu rakam sadece bir ekonomik değeri ifade etmiyor; aynı zamanda Türkiye'nin Avrupa sahnesindeki stratejik konumunu, iş dünyasıyla beraber güçlenen dış politikasını da gözler önüne seriyor.
Avrupa ile Türkiye arasında köprü kuran bu ticaret, zaman zaman vize krizleri, siyasi tıkanıklıklar ve masadan uzaklaştırılma çabalarına rağmen kendi yolunu buluyor. DEİK Türkiye-Avrupa İş Konseyleri Koordinatör Başkanı Mehmet Ali Yalçındağ’ın sözleri bu noktada dikkat çekici: “Avrupa'ya diyoruz ki: Türkiye’yi yanına al, masada yeniden yerini belirle.” Bu sadece bir çağrı değil, aynı zamanda Avrupa’nın istikrarsızlaşan jeopolitiğinde denge kurmak isteyenlerin duyabileceği türden bir stratejik uyarı.
Ancak bu tabloya sadece rakamlarla bakmak eksik olur. Zira Avrupa ile olan bu ekonomik ritim, Türkiye'nin iç altyapısal gücüyle de doğrudan bağlantılı. İstanbul Boğazı’ndan yalnızca üç ayda geçen 9 bin 351 gemi, bu altyapının ne denli yoğun çalıştığını gösteriyor. Günde ortalama 104 gemiyle Asya ile Avrupa arasındaki en canlı deniz geçidi olma unvanını koruyan İstanbul Boğazı, adeta Türkiye’nin “görünmeyen gümrük kapısı” gibi işliyor.
Burada çarpıcı olan yalnızca sayı değil; taşıdığı yük. Ocak-Mart 2024 döneminde toplamda 141 milyon 160 bin groston yük taşındı. Bu da Türkiye'nin sadece bir köprü değil, aynı zamanda bir kavşak, bir merkez, hatta bir yön belirleyici konumda olduğunu ortaya koyuyor. Evet, geçen yıla göre rakamlar düşmüş olabilir. Ama bu düşüş, dikkatle analiz edilmesi gereken bir dinamiğe işaret ediyor. Dünya ticaretinde yaşanan belirsizlikler, tedarik zincirlerindeki aksamalar ve küresel krizler İstanbul’un trafiğine de yansıyor.
Peki, tüm bu tablo ne söylüyor?
Türkiye, Avrupa ile olan ticaretinde artık edilgen değil, yön belirleyen bir aktördür. Gümrük Birliği’nin güncellenmesi, vize sorunlarının çözülmesi ve ekonomik diyaloğun siyasi gerilimlerden arındırılması, yalnızca Türkiye’nin değil, Avrupa’nın da menfaatinedir.
Öte yandan, Türkiye kendi stratejik kozlarının da farkında olmalıdır. İstanbul Boğazı gibi bir güzergâhı, sadece geçiş noktası olarak değil, bir diplomatik ve ekonomik kaldıraç olarak kullanabilmelidir. Her geçen gemi, yalnızca bir malı değil, aynı zamanda Türkiye'nin uluslararası sistemdeki ağırlığını da taşır.
Sonuç olarak…
327 milyar dolarlık hacim, sadece bir hesap değil; bir hikâyedir. Avrupa’yla birlikte yazılan bu hikâyede, masada kalmak isteyenler Türkiye’yle oturmayı yeniden öğrenmek zorunda. Ve Boğaz'dan geçen her gemi, bu hikâyeye yeni bir satır daha ekliyor. Avrupa mı Türkiye’nin yanında olacak, yoksa Türkiye mi yeni denizlere yelken açacak?
Zaman gösterecek, ama şunu unutmamak gerekir: Ekonomi bir rakam değil, bir yön meselesidir. Ve Türkiye, yönünü belirlemeye hazırdır.
Strateji Uzmanı
Gazeteci Yazar
Gökalp Şentürk
Yorumlar
Kalan Karakter: