“Uçurtma uçuramazsın, sen büyüdün artık” dedi annesi küçük kıza...
Dört tane ince çıta, çıtaların arasına germek için biraz ip, renkli kağıtlar ve büyükçe naylon ipten bir bobin. Çocuklarını almış etrafına bir baba salonun tam ortasında hararetle uçurtma yapmaktadır. Makas, bıçak, yapıştırıcılar ve iplerle sanki ameliyata girmiş bir cerrah ciddiyetindedir o sırada genç baba. Eski zamanlarda yani 90’lı yıllardan önce, insanlar daha erken evlenir çabucak aile olurlar ve bu alelacele çoluk çocuğa karışma işi de hiç yadırganmazdı. Asıl olan aile olmaktı o yıllarda. İnsanların kendi hayatlarını yaşamak gibi, adına şimdilerde özgürlük denen yalnız hayatların, lüzumundan yüksek egoların yüceltilip sadece kendi kariyerlerine odaklanma gibi tercihleri olmazdı. Mutluluklar aile olmaktan geçerdi. Örneğin; hafta sonunu evde eşi ve çocuklarıyla geçirmek en iyi dinlenme şekliydi çoğu anne ve baba için. İşte bu babalardan birinin en sevdiği uğraş bahar rüzgarlarına karşı çocuklarıyla evlerine cepheli küçük tepenin yamacında uçurtma uçurmaktı. Elinden bir türlü düşürmediği sigarası da mutlaka dudağının kenarında öylece dururdu. Dünyanın en önemli işini yaparken, üç çocuğunu toplar başına, başlar çıtalarla uğraşmaya. Daima sessizdir çocuklarda o sırada. Genellikle sessiz olunur, az konuşulur ve fazla soru sorulmazdı eskiden babalara. Çıtaların uçlarına bıçakla çentikler atılır, eşit aralıklarla birbirine çapraz olacak şekilde dizilir ve iplerle aralar birleştirilir. İskeleti hazırlamanın haklı gururunu yaşar baba ve der ki; çocuklar çıtalar arası mesafeler mutlaka eşit olsun bir de kuyruk yarım santim bile kaymamalı yoksa uçurtma uçmaz sadece savrulur. Uçmak sadece uçak için değil uçurtma için de mühim iştir o sırada. Cerrah asistanı gibidir artık çocuklar, pür dikkat kesilirler. En zevkli bölüm uçurtmanın renkli kağıt ve naylonla kaplanmasıdır. Ortalığı anneyi sinir edecek kadar kirleten ise kuyruk yapımıdır. Bu bölüme çocuklarda dahil olurlar ve sonunda rengarenk kocaman bir kuyruk çıkar ortaya. Evin atmosferi zamk ve türlü yapıştırıcı kokusu, bitki örtüsü ise kırpılmış naylon ve kağıt parçalarıdır.
– Annenizi duymayın şimdilik. Birazdan kalkıp döküp saçılanları toparlayın der. Baba hımırtılı bir sesle.
Anneye göre her bahar iş çıkarmaktan başka bir şey değildir uçurtma yapımı. Hazırı var kırtasiyede neden alınmaz ki kolayca, bu icatlara ne lüzum vardır?.. Ev temizlik ve düzenini hayatının odağı yapmış bir kadına pedagojide babayla zaman geçirmenin bir çocuk için ne denli önemli olduğunu o yıllar ve sonraki zamanlarda anlatamadı ev halkının hiç biri..
İşte ailenin gurur tablosu uçurtma hazırdır artık. Baba o kocaman uçurtmayı kucağına almış kuyruk uçurtmanın tek kenarına düzgünce sarılı, büyükçe bir bobin naylon ip küçük oğlanın elinde. Tepenin yamacına tırmanırken çocuklar anne camdan izler az sonra olacakları. Uçurtma henüz yeni çiçek açmış badem ağaçlarına takılmasın diye, olabildiğince yükseğe çıkmalıdır çocuklar. Tepeye vardıklarında babanın rüzgârın yönünü belirlemesi ve küçük kızın uçurtmayı havalandırmak üzere tutması o an için bir uzay aracının uzaya fırlatılması kadar önemlidir.
3-2-1 ve şimdi bırak kızım.. İskele alabanda sanki..
Kız bırakır baba ipi salmaya başlar, uçurtma yolculuğa başlamıştır. Gitgide yükselir, üç çocukla tırmanılan o tepede on beş çocuk vardır artık. En büyük ve en güzel uçurtmayı o amca yapar bunu da mahallenin çocukları bilir. Kuyruğunu süzerek yükselen uçurtmayı taşıyan o koca bobin bitmiş, genç babanın elinde sadece ipin bağlı olduğu ince bir ağaç çubuk kalmıştır. Gökyüzünde küçücük kalmış uçurtma, sanki kuşları kıskandırır gibi yükseldikçe yükselir yumuşak ince bir Ankara rüzgârında. İşin keyfini belki de en çok baba yaşamaktadır çünkü çocukluğunda hiç uçurtma yapacak malzemesi olmamıştır. Uçurtmanın direksiyonu dediği bobin çubuğunu sırayla çocukların eline verir. Dikkatli olmalısınız bir anlık dalgınlıkla elinizden kayıverir uçurtma. O ne müthiş duygudur sanki pilottur ve göklere yükselmiştir küçük kız. Baba mutlulukla gülümserken ;
– Eee mühendis babanın yaptığı uçurtmanın farkını bilin kızım, bizim kuyruk sürünmez süzülür çünkü hesabını yaptım. Der ve güler.
Saatlerce uçururlar o şahâne uçurtmayı. Sonra baba sakince indirir uçurtmayı, bir yandan koşarak kuyruğu sarar bir yandan bobini toplar neşe içinde. Çok acıkmış bir halde eve dönerler. Uçurtma; uçma hissini, uçma hissi ise özgürlüğü tattırır çocuklara. İç dünyalarında ulaşamadıkları yerlere yolculuk etmişlerdir. Açık hava, ağaçlar, o tepe ve babaları yanlarındadır. Bir çocuk daha ne ister ki.. İşte mutluluğun en bedelsiz ve yalın hali böylece yaşanmıştır. Çocukluğu yarım kalmış bir babanın kendi çocuklarıyla tamamladığı bir şen çocuk tarafı olmuştur o uçurtmayla..
Dokuz yıl sonra Ankara’da bir film çekilir; “Uçurtmayı Vurmasınlar” adında. Tutsak edilememiş düşüncelerin hapis edildiği bir hikâyede mahkûm bir kadının küçük çocuğunun özgürlük hayali uçurtmanın kuyruğundadır. Gökyüzünün sonsuz maviliğini algılama çabasıdır o çocuğun ve Ankara’nın bir başka tepesindeki o çocukların.
Babasının küçük kızı iki bahar uçurabildi özgürce uçurtmasını. On iki yaşına bastığı yaz annesi izin vermedi kıza, artık büyüdüğünü söyleyerek. Oğlanlar gibi uçurtma peşinde tepeden tepeye koşulmazmış, kızlar evcilik oynar evde annelerine yardım edermiş. Sokak oyunu erkeklerinmiş. Tepelerde koşup oynamaları kısıtlanan on iki yaşındaki küçük kızlar yedi sekiz yıl sonra yüksek tepelere ev kurup aile olma yetkisi veren zihniyetin ne zalim olduğunu yıllar sonra anlamış. Sokakların küçükken de büyüdüklerinde de erkeklerin olduğunu anlamak zaman almış..
Hapishane avlusundan uçurulamayan uçurtmanın çocukları mı, yoksa elinden tepelerin alındığı çocuklar mı daha garip ve talihsizlerdi bilinmez ama cehaletin katı ve anlamsız karanlık yasaklarının kötülüğü aşikârdı.
Tüm bu anlaşılmaz durumların ardından hayatın akıp yolunu bulan bir tarafı oldu şüphesiz. Doğruların kazanma eğilimi gibi. Şimdi kendi gökyüzünde olabildiğince özgür ve korkusuz uçuruyor o zamanın çocukları uçurtmalarını.
Bu bahar Ankara semalarında havalanacak tüm uçurtmaların özgürce savrulan kuyruklarında taşıdığı umutlar, vaktinden önce büyütülmüş çocuklara gelsin..
Ayşe Gülçin İLHAN
Yorumlar
Kalan Karakter: