Yazan: Haluk Akbay Yazdı:
30 Ağustos 1922, Anadolu topraklarında kazanılan zafer, bir milletin varoluş mücadelesinin, küllerinden yeniden doğuşunun ve sonsuza dek bağımsız yaşama azminin sembolüdür.
19 Mayıs 1919’da başlayan Milli Mücadele, 30 Ağustos 1922’de kazanılan Büyük Taarruz ile hedefine ulaşmıştır. Bu zafer, Türk halkının egemenlik mücadelesinin sembolü olmuş ve Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlık ile özgürlük mücadelesindeki kararlılığı, devletin temelini oluşturmuştur.
Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının o dönemde sağladığı kazanımları farkındalıkla daha ileriye taşımak, her yönüyle insani yaşam değerleri gelişmiş, eğitim ve kültürel düzeyi yükselmiş, kendi kendine yeten tarımsal üretim gerçekleştiren, teknoloji üreten ve kullanan bir toplum yaratmak en büyük hedeftir.
Ülkemizi muasır medeniyetler seviyesine taşıma çabalarının devam edeceğine olan inancım tamdır. 30 Ağustos 1922’de Dumlupınar’da sadece bir askeri zafer kazanılmadı; bir millet, yeniden küllerinden doğdu. Dört bir yanı işgal edilmiş, varlığı tehdit altına alınmış bir millet, esaret zincirlerini kırarak dünyaya sesini duyurdu.
Bu topraklar bizimdir ve ilelebet bizim kalacaktır. Bu nedenle Zafer Bayramı’nı anmak değil, yaşamak gerekir. Çünkü bu zafer, sadece geçmişin değil, bugünün ve yarının da teminatıdır. Zafer, sadece savaş meydanlarında değil, milletin vicdanında, ruhunda ve kalbinde kazanılmıştır.
Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde yürütülen Büyük Taarruz’un son halkası olan Başkomutanlık Meydan Muharebesi, bir milletin boyun eğmeyeceğini, diz çökmeyeceğini ve kaderini kendi elleriyle yazacağını kanıtlamıştır.
Türk milleti, yoksulluk içinde, silahı ve cephanesi sınırlı olmasına rağmen inancı sonsuz bir şekilde ölüme gözünü kırpmadan yürümüş, vatan için canını feda etmiştir. Anaların dua eden elleri ve cephede toprağa düşen yiğitlerin mücadelesi, bu zaferin ardındaki gerçek kahramanlıktır.
Bugün özgürce yazabiliyorsak, konuşabiliyorsak, dalgalanan ay-yıldızlı bayrağımıza bakıp içimiz huzurla doluyorsa, ezan seslerimiz camilerden yükseliyorsa ve Misak-ı Milli sınırlarımız içinde yaşıyorsak, bunu o gün canını feda eden şehitlerimize borçluyuz.
30 Ağustos, sadece bir askeri deha örneği değil, aynı zamanda bir halkın imanla yoğrulmuş birlik ve beraberlik tablosudur. Bu tabloyu her yıl yeniden önümüze koymalı, geçmişimizin ışığında geleceğimizi inşa etmeliyiz.
Zafer Bayramı’nı bir resmi tatil veya tören günü gibi algılamamalıyız. Millet olarak kimliğimizi, karakterimizi ve özgürlük irademizi hatırlatan en güçlü simgedir. Bu nedenle Zafer Bayramı’nı sadece kutlamakla yetinmeyip ruhunu içselleştirmeliyiz.
Millet olmanın, bir arada durmanın ve aynı yöne bakmanın temelinde, çocuklarımıza ve gençlerimize ortak zafer bilincini yaşatmalıyız.
Unutmayalım ki Mustafa Kemal Atatürk’ün “Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri!” emri, sadece bir askeri komut değil, milletin topyekûn bağımsızlık iradesinin ta kendisidir.
Şehitlerimizin kanlarıyla sulanan bu topraklar, gazilerimizin bedenlerindeki yaralarla bize bağımsız bir ülke bırakıldı. Bize düşen görev, zaferleri sadece hatırlamak değil, vatan topraklarına sahip çıkmaktır.
Osmanlı’nın ekonomik bağımsızlığını kapitülasyonlarla kaybettiğini tarihten biliyoruz. 29 Ekim 1923’te kurulan Bağımsız ve Özgür Türkiye Cumhuriyeti ile bu kapitülasyonlardan kurtuldunuz. Ancak bazı siyasi iktidarların döviz borçlarını ödeyebilmek için, şehit kanlarıyla alınan toprakların döviz karşılığında yasalar çerçevesinde satılması ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı verilmesi üzücü bir durumdur.
Osmanlı döneminden kalan tekeller (sigara, alkol ve diğerleri) özelleştirme adı altında yabancı sermayeye satılmaktadır.
İzmir İktisat Kongresi’nden sonra kurulan fabrikalar, özellikle şeker fabrikaları ve bankalar özelleştirilmiştir.
Bugün yaşadıklarımız, şehitlerimizin bize yüklediği vatan bağımsızlığı sorumluluğunu omuzlarımızda taşıyamamanın acısıdır.
Bu yazıyı kaleme alırken 30 Ağustos Zaferi’nin izlerini yüreğimde, milletimizin sesini ruhumda hissettim.
Başarı ve kazanılmış ekonomik özgürlüklerin, özelleştirme adı altındaki satışlarla geleceğe tehdit oluşturabileceği düşüncesi beni derinden üzdü.
Filistin topraklarında kurulan İsrail devletini unutmamak gerekir; bu, tarihimizden alınması gereken önemli bir derstir.
Sağlıkla, sevgiyle ve hoşça kalın.
Yorumlar
Kalan Karakter: