Yakup Erdem - Genç Yazar

Yakup Erdem - Genç Yazar

Araştırmacı Yazar
[email protected]

Yakup ErdemEmine Atalay (Davaya Bir De Bu Pencereden Bakalım...)

12 Temmuz 2021 - 20:50

Yakup Erdem'Emine Atalay Ropörtaj (Davaya Birde Bu Pencereden Bakın...)

Soru1
Dava nedir?

Cevap1
Dava anlayışı kişilere göre değişir. Kiminin davası makam, kiminin para kiminin başka bir şey. Neyi nasıl benimser sahip çıkar o uğurda çalışır, gayret ederse davası odur.

Bizim davamız Adem Aleyhisselam'dan başlayan İ'LÂ-yi KELİMETULLAH davasıdır.
Dava da her zaman şaaşalı bir hayat beklenemez. Kahır ekseriyetle hayatından feragat ederek yaşarsın.
Peygamberlerin hayatları buna  örnektir.
 
Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa (s.a.v.) ashabı ile Hudeybiye'de sadakatla sınandığı gibi.
Düşünün ki; altı yıl hasret kalmışsınız, hasretinizi gidereceksiniz o kadar yaklaşmışsınız ve geri dönüyorsunuz.

Dava da çektiği  çilenin mükâfatını Rabb'im'iz Fetih süresi müjdesi ile daha daha dönüş yolunda veriyor.


Ve iki yıl sonra savaşmadan Peygamber efendimiz (s.a.v.) ve ashabı Kâbe'yi ziyaret ediyor.
 Rabb'im'izin buyruğu olan Ahzap süresi 21. Ayette belirttiği gibi "İçinizden Allah'ın lütfuna ve ahiret gününe umut bağlayanlar, Allah'ı çokça ananlar için hiç şüphe yok ki Resulullah'tan güzel bir örneklik vardır.
Ve yine Rabb'im'izin Nisa suresi 59 ayette belirttiği gibi "Ey iman edenler! Allah'a itaat edin, peygambere itaat edin ve sizden olan Ulü'l-Emre de."

Bu ayetlerin gereğini yapmaya çalışan bir dava anlayışı içindeyiz.

Soru2
Türkiye son 10 yıldır seri darbelerle karşı karşıya kaldı bu darbelerin menşei yabancı servisler ve kuruluşlar aynı zamanda bunların yerli işbirlikçileri. Siz bu darbelerde iktidara  muhalefetin tutumunu nasıl karşilıyorsunuz?

Cevap2
Bir muhalefet anlayışı düşünün ki; iktidarın her yaptığı icraata dış güçlerin yanında yer alarak karşı çıksın.
Size Engin Altay'ın TBMM'de söylediği şu konuşmayı hatırlatmak istiyorum.


"Bu hükümet dünyanın en doğru işini yapsa da bizim bu hükümeti alkışlayacak halimiz yok."
Unutulmasın ki hükümeti seçen milletin iradesidir.

Yani CHP millete karşı pozisyon alıyor. Hükümetin icraatlarını saymaya  gerek yok, zaten de yazmaya kalksam vakit yetmez.

Şunu hatırlatmak istiyorum.
Milletin hayrına olan hiçbir icraatte hükümetin yanında yer almıyorlar.
Dış menşeili darbe girişimlerini yaşarken bırakalım Chp başlı muhalefetin yanımızda yer almasını, tam karşı safta yer aldılar.

Misal: Mesele turizm ile alakalı ise Kemal Kılıçdaroğlu Almanya'nın bir sözcüsü gibi çıkıp ekranlarda "bu ülkede can güvenliği yok" diyerek karşı tarafta durması.


Mesele Ortadoğu'ya yapacağımız hamle ise gazeteci kimliğine bürünmüş teröristlerin bu durumu yabancı servislere  vererek planlarımızı açık etmeleri.
Mesele terör ile mücadele ise, ana muhalefet liderinin çıkıp "PYD, YPG bize mi saldıracak" diyerek meseleyi sulandırmak istemesi.
Mesele fetö ile mücadele ise Fetöyü temsil eden kurumların önüne gidip "yanınızdayız" mesajı vermesi.
Yani anlayacağınız milletin hayrına milletin yanında olmaktansa, milletin zararına milletin karşısına olmayı tercih ediyorlar.

Soru3
15 Temmuz Darbe girişimi hakkında düşünceniz nedir? 
O geceki tutumunuzu anlatır mısınız. 

Cevap3 
Ülkemizin içinde kırk yıldır sinmiş "hizmet hareketi"  altında neredeyse tüm kurumlarda yer etmiş terör örgütünün dış güçleri de arkasına alarak daha doğrusu dış güçlerin maşası olarak çok devletli bir darbe girişimidir.
O geceye dönecek olursak;  
Saat 21.30 gibi çayımı demlemiş oturmuştum. TV yi açtım. Olağan üstü bir hal vardı tv'de.
Köprüler, yollar kapanmış asker ana yerleri tutmuştu. İyi de ne olmuştu? İlk anda terör eylemi denildi. Bir yandan tv'yi takip ediyor bir yandan sosyal medyaya bakıyordum ne olduğunu anlamaya çalışmak için.
İçime sinmeyen bir şeyler vardı. Terör eylemi olamazdı, iyi de neydi? 
İçim içime sığmıyor git gide sıkıntım artıyordu. Arkadaşım aradı Ankara'dan. Haberleri ve gündemi çok takip ettiğimden sormak istedi. "Burda uçaklar kalkıyor ama normal uçak sesi değil "diyordu.
Başka arayanlar da vardı. 

Artık olayın sadece terör eylemi olmadığı kesindi benim nezdimde.
Çünkü tanklar sokağa çıkmazdı. Acaba darbe mi demekten alıkoyamadım kendimi.


Cumhurbaşkanı'mız nerde? Neden ortalıkta yok? Neden konuşma yapmıyor ? Sıkıntı da mı? Ona mı bişey oldu? Aklımda onlarca soru ve merak...

Telefonumu şarja taktım. Hazırlık yapmalıydım. Ters giden birşeyler vardı. 
Derken Başbakan'ımız açıklama yaptı. "Bu bir kalkışmadır" diye. 
Aman Allah'ım! darbeydi gerçekten.

Nasıl olur?
Nasıl cesret edilebilir böyle bir şeye ? Hemen hazırlıklarımızı hızlandırdım. Dışarı çıkmak istiyordum fakat yanlış bir şey yapmak istemiyordum.
Cumhurbaşkanı'mızdan haber almadan hareket etmek istemiyordum.
Tam bir kargaşa hali.
Sosyal medyada "sakın kimse çıkmasın" diyenler "herkes sokağa çıksın"diyenler...
Ama yok. Recep Tayyip Erdoğan'dan haber almadan çıkmak istemiyordum biraz daha beklemek kararı aldım. 
Ve o an...
Ülkemizin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ekranlarda. 
Allah'ım şükürler olsun. İyiydi. Sağdı.
Ekranda konuşuyordu.
"Milletimi illerinin meydanlarına havalimanına davet ediyorum"dedi. Dahasını dinlemedim. 
Her zaman bayrak asılır balkonda .
Abdestlerimizi almıştık zaten.
Bayrak kurdale ile asılıydı.
Normal de makasla ancak kesebilirdim. O anda nasıl onu demirlerden kopardıysam bilmiyorum. Ve evde balkonda bağırıyorum. Darbe yapacaksınız ha. Biz öldük mü? Bir Başbakan daha feda etmeyeceğiz. Bizide öldürün. Ama bunların çoğunu hatırlamıyorum. Komşular sonrasında anlatıyor bana.
Öyle  kız kardeşlerim eniştem bı kaç arkadaş çıktık. Erkek kardeşim dışardaydı. O arkadaşlarıyla yola çıkmıştı.


Havalimanına gidecektik. Yollar insan seli oldu birden. Araçlar ilerleyemiyor herkes araçlarından inip yaya devam ediyordu. Bizlerde yaya olarak devam ettik.
Ama yolda sürekli bağırıyordum balkondan bakan insanlara.
Vatan elden gidiyor ne bakıyorsunuz? Haydin! Sizde çıkın.
Sokağa çıkma yasağı ilan ettiniz he... Seksenlerin Türkiye'si mi var ?
Canımızı vermeden içeri girmeyeceğiz. Gelin alın bizi. Benim kardeşim beni mi vuracak? 
gibi...Bu şekilde sürekli bağırmışım.
Çoğunu hatırlamıyorum. Yanımda olanlar sonra anlatıyor bana. Aklımda tek bir şey var. Bu gece ya öleceğiz ya olacağız. Başka bir şey olmamalı.
Yenibosna'dan E 5'e çıkana kadar ki kısımda ATM önlerinde marketlerde insanlar bekliyordu. Allah şahit ne için beklediklerine anlam veremedim. Dedim ya tek bir şey vardı aklımda. Vatan...
E5'e çıktık havalimanına doğru giderken yol kenarında çimenleri sulamak için bulunan su hortumlarını kesip abdest alanlara şahit olduk.
Yaşlısı, genci, tekerlekli sandalye olanı, eli bastonlu, çocuklu vs... 
Bir milletin tek vücut olduğuna şahitlik ettik.
Ve havalimanı yaklaşmaya başlayınca gördüğümüz manzara tanklar asker üniforması giyen teröristler, ve on binlerce halk. 
Onlara terörist diyorum çünkü göz göze geldik defalarca. Zerre merhamet yoktu gözlerinde. Bakışları çok farklıydı. Benim kardeşim  beni mi vuracak dedim yüzlerine. Ama yok. Mimikleri dahi değişmiyordu. 
Havalimanı "İşte ordu işte komutan "diye bağırarak girdik.
Gördüğüm manzara korkmuş yabancı yolcular. Annelerinin yanına sığınmış çocukları valizleri yanlarında. Endişeli gözlerle bize bakıyorlar. Bu manzara beni mahv etti.
Misafirliğimiz ile tanınan ülkemizde yabancı ülkenin çocukları korkuyla bakıyor yüzümüze. Anneleri de...
Elimle sakin olun işareti yapmaya çalıştım çocuklara gülümsedim ama çok zordu. O donuk bakışlı çocuk hiç gitmiyor gözümün önünden.
Ve kimse yok havalimanı mağazalarında.
Her yer sahipsiz gibi. 
Ama millet olarak sahiptik her şeye. Mesela; havalimanı içinde bir cafe gibi yerden su aldılar oraya para bıraktılar. Dedim ya çok farklıydı her şey.
Güvenlik yok. Polis yok veya vardı sivildi. Aprona inmek istedik.


ama imkansız gibiydi. İğne atsan yere düşmeyecek kalabalık vardı. Ve binlercesi de yolda geliyordu.
O anda aprondan teröristlerden bir kaçını sivil kıyafetle çıkarttılar ama ellerinde silahları duruyordu.
Yanımda olan bir bayan "geri gidelim ellerinde silah var" diyince
Bir kere öleceğiz neyden korkuyorsun dedim. Tabi  o anda canlı yayın yapıyordum. Sonradan izleyince fark ettim bu sözleri. 
Ve bizler yine "asker bizim polis bizim "diye bağırıyorduk. Belki değildir. Belki hain değildir. Konduramıyor canını emanet ettiğin kişilerin bizleri vuracaklarına.
 Ama vurdular...
Biraz zaman geçti kulenin ışıkları yandı.
Çok şükür. Artık ışıklar yanıyordu. Dışarı çıktım dış hatların önüne.
Bir genç çocuk getirdiler. Eli kanıyordu. Nasıl oldu anlamadım getirenler gitti tekrar içeri. İçerde sıkıntı hâlâ devam ediyordu.
Hemen bileğini sıktım genç kardeşimizin kan akışını kesmek için. Geçti bitti dedim. Ambulans gelip alır seni dedim. Ama ne mümkün. Aşağı doğru bir baktım yollar kapalı insan seli. Ambulans imkansız zaten sonrasında öğrenecektim ki ambulanslara bile izin vermedikleri yerler oldu. 
Yorulmuştum kerdeşimizin bileğini sıkmaktan. Tabi yorgunluğum değildi derdim. Ya kanamaya devam ederse endişesi.
O arada bir abi geldi gömleğini sardı yarasına. Geçti kardeşim dedim bir şeyin yok. 
"Abla benim bir şeyim yok arkadaşımı vurdular öldü mü bilmiyorum" dedi. Beynim durmuştu sanki. Nasıl yani gerçekten vurdular mı aklımda bu sorular varken, arkadaşın da iyileşecek merak etme dedim. 
Sonra başka biri çocuğu aldı ordan hasteneye getirmek için.
Annem aradı.Meclis bombalandı dedi. İnanmadık. Nasıl yani?  meclisi de mi vurdular? 
Şehit haberleri gelmeye başladı.
Saraçhane vatan caddesi.
Havalimanına ses bombası mı alçak uçuş mu bir şey oldu.
Kimse de korku yok. Herkes ne oldu diye üzerine gidiyordu hatta.


Öleceksek burda öleceğiz diyorum hâlâ. Cumhurbaşkanı'mız gelecek dedim.
O anda birileri "bu cehenneme ne işi var gelmez "dedi . Bir şey olur endişesi taşıyordu her halinden belliydi abinin. Duyunca ben bunu döndüm; Cumhurbaşkanı ne zaman söz verdi de tutmadı. Havalimanı geleceğim dediyse gelecek devam etti abi "kim koruyacak onu Polis yok kimin ne olduğu belli değil burda." Allah var ve  bizler koruruz onu önünde etten duvar oluruz dedim.
Tabi o anda polis de işin içinde mi kim ne, haliyle bilmiyoruz. 
Ama konduramıyoruz.
Derken özel harekat geldi. Millet nasıl sarılıyor onlara. Tekbir sesleri havalimanında yankı yapıyor.
İstiklal marşı okunmaya başladı.
Bir yandan büyük bir bayrak havalimanı içinde açıldı.
Anlatılması çok zor duygular.
Ve çok zor geceydi...
Nihayet Tayyip Erdoğan geldi denildi. Hâlâ inanmayanlar var. Gelmesin diyenler. Bir şey olur endişesi ile deniliyor tabi. 
Ve o sözünün eriydi.
Milletin karşısına çıktı.
Onca tehlikeye rağmen oradaydı.
Tekbirler... Tekbirler... Dualar...
Eve dönüyorduk artık.
Yenibosna girişinde bir anda önümüzü iki askeri araç çıktı iki aracın ortasında da siyah bir lüks araç. Fakat namlular bize çevrilmiş o donuk ve düşman bakışlar ile tekrar karşı karşıya kaldık. Çok aniydi bu olanlar. Ezilmekten ramak kala kurtardık. 
Hemen bir dakika geçmeden  arkalarından polis araçları. 
Polisler yanımızda durdu askeri araç görüp görmediğimizi ne tarafa gittiklerini sordu. Gidiş yönünü gösterdik. Yenibosna da askerîye ile polis karakolu çok yakın birbirine.
Eve gelirken gördüğümüz  yer cam kırıkları.
Uçakların ses irtifadasını aşması sebebiyle camlar kırılmıştı.
Ve nihayet eve girebilmistik .Tabi tüm olanlardan haberdar değiliz.
Eve gelir gelmez bir kadın çığlığı.
Şehit var herhalde dedim. Çünkü kadın "ogluuum" diye bağırıyordu.
Meğer şehit biz havalimanındayken vurulan çocuk komşumuz Mahir Ayabak'mış.
Allah'ım nasıl acı...
Oraya gittik.
Sonra tekrar eve geldik. Yunanistan "sekiz asker Yunanistan'a sığındı" diye haber geçince o anda nefesimin kesildiğini hissettim. Kulaklarıma inanamıyordum. O üniformadan da mı utanmadılar. Tarihimizde bir yere kaçmak mı vardı? Teröristler di onlar doğru ama dünya öyle demiyordu.
"Sekiz Türk askeri Yunanistan'a sığındı" diyordu.
Ve Boğaziçi.
Orda sabah kadar halka kurşun sıkıp  teslim olmak zorunda kalan teröristler.
O üniformaları yerde görmek bir kez daha öldürdü bizi.
Elbette Şanlı türk ordusunu lekekeyemez. Nice Kahraman askerlerimiz vardı o gece. Şehit Ömer Halisdemir gibi. Su içmek için girdiği büfeden darbe olduğunu anlayıp elinde ki suyu dahi içemeyen ve polise teslim olan kardeşimiz gibi. Nice yiğitler. Nice şehitler nice gaziler vardı o gece...
Annem işyerini açtı atölyesi var tekstil üzerine ek işçiliği yaptığımız. Yanına gittim. Sabaha kadar dua etmiş. Her an her saldırıyı takip etmiş dört çocuğu dışarda dualarla tesbihlerle beklemiş.
Ne oldu dedi bana
Sarıldım anneme  -Annee vatanımızı uçurumun kenarından kurtardık bu gece dedim.
Ve artık kendimi daha fazla tutamadım. 
Sonra ki günler yazılanlara bakınca herkes aynı cümleleri kurduğunu fark ettim. Herkesin hisettigi aynıydı o gece. Vatanımız uçurumun kenarındaydı. Ve bizler vatanımız uçurum kenarında iken seyr edenlerden olamazdık .Hep birlikte omuzladık, el ele vererek çekip çıkarttık yuvarlanmaya ramak kalmış mazluma umut olan ülkemizi.
Birlik olmak buydu.
Sağcısı,solcusu, alevi, sunnisi, Türk'ü, kürdü, lazı cerkezi biz biriz. Bir olunca güzeliz.
Emperyalist güçler vatanımızı işgal ederken sen o'cusun sen bu'cusun diye ayırım yapmaz.
O sebeple tek yürek olup hiç Bir Zaman vatanımıza hain emelleri olanları sevindirmyeceğiz.
Her zaman olduğu gibi bugün de; 
Şehitlerimiz rahmetle, gazilerimizi minnetle yâd ediyoruz.

Soru4
İran'a göre 100 yılın olayı olarak belirtilen Ayasofyanın tekrar ibadete açılmasını nasıl karşilıyorsunuz? Ayasofya'nın açılacağı O gün neler yaşadınız neler hissettiniz?

Cevap4
Ayasofya bilindiği üzere kılıç hakkıdır. 
Fatih Sultan Mehmet Han İstanbul'u feth ettiğinde ilk cumayı Ayasofya da kılmak suretiyle  camii olarak hizmete girmiştir.

Fatih Sultan Mehmet Han'ın Bir Haziran 1453'te Ayasofya ile ilgili uzun vesayeti hepimizce malûm.
Fakat bu vasiyete rağmen vakıf mülkü olan cami  1935 yılında müzeye çevrildi. Tabiri caizse zincire vuruldu.
O gün bu gün  açılacağı günü bekledik. Tarihçiler; güçlü olunca tekrar ülkemiz, açılacağını müjdeledi.  Şairler tekrar camiiye dönüşeceğine dair şiirler yazdı.

Bizler  "zincirleri kırılsın Ayasofya"açılsın dedik yıllarca.
Ülkemizi savunmaktan bir nebze vazgeçmedik.
Her türlü darbeye karşı, (ekonomi de dahil) devletimizin yanında olduk. Devlet liderimiz dünyaya karşı dik durdu. Ve biz de yanında ölümüne durduk.
On sekiz yıllık bir başarının tezahürü olarak 24 Temmuz 2020 de kırıldı zincirler artık.
Ve Ayasofya tekrar özgür oldu.
....
AYASOFYA'yanın açıldığı gün çok başkaydı.
Yıllardır biletle girdiğimiz 'ya artık abdestle girecektik.
Biz hiçbir zaman müze olarAYASOFYA ak kabuk etmedik.
Ayakkabı ile ayak basmadık. Tedarikli gider girişte ayakkabılarımı çıkartıp öyle girerdim içeri. 
Sabah namazından sonra gitmiştik açılış için. Tabi içeri giremedik hemen. Güvenlik kontrolleri için bir müddet bekledik. Beklerken şükürler ediyor sürekli tekbirler getiriyorduk. 
Artık vakit yaklaşınca heyecanımız iyiden iyiye artmıştı.
Güvenlik bariyerleri acılınca çok muhteşem manzaralara şahitlik ettik. Dillerde tekbir Ayasofya ya doğru âdeta bir sel halinde akıyorduk. Aklıma
Necip Fazıl Kısakürek'in şu şiiri geldi.

"Bekleyin gençler! Biraz daha rahmet yağsın. Her  yağmurun arkasında bir sel vardır. Hepimiz şöyle diyelim. O selin üzerinde bir saman çöpü olsam daha ne isterim." 
Gerçekten tam da tarif ettiği gibiydi o mütefekkir insanın.
Çok şükür nasip olmuştu bizlere de; o selin üzerinde bir saman çöpü olmak.
Ayasofya'ya vardık. Müthiş bir sıcak hava vardı.
Kadınlar için ayrılan bölüme geldik.

Şunu da ekleyeyim hemen, gerçekten Ayasofya tam karşımızda kalacak şekilde çok güzel yer ayarlanmıştı kadınlar için. 

Namazı beklerken yine tekbirler salavatlar Ayetler. Güzelliklerin ardı arkası kesilmiyordu.
Ve saatler ilerledikçe heyecanımız artıyordu. Ve sonunda o  muhteşem an geldi . Asrın Fatih'i Ayasofya'ya teşrif etti. 
Ve sesinden ayetler dinledik.
Sürekli dua ettik kendilerine. Allah'ım bu kulunu ve neslini yücelt, koru. İki cihanda darlık gösterme. Sen yardımcısı ol sana emanet ettik diye...

Nasip olmuştu. Umreye gitmiştik daha önce.
Medine ve Mekke'de de cuma namazları kıldık. 

Çok detaylarını anlatmak istemiyorum ama Mekke ve Medine'de neler hissettiysek hangi duyguları yaşadıysak, Ayasofya'da da aynı duyguları hissettik.

Yukarda da bahs ettim müthiş sıcak vardı,güneş yakıcıydı. Ayasofya'nın açılacağını bilmek zaten yıllardır yanan yüreğimizi serinletti elbet. Fakat, tam ezan vakti esen rüzgarın serinliği çok başkaydı. O rüzgarın ferahlığını o gün orda alnını secdeye koyan binlerce insan hissetmiştir. Ve ne demek istediğimi anlamıştır.
Ve son olarak  şunu söylemek istiyorum.

O güne özel hazırlanmıştık. O güne özel turkuaz başörtü seccade tesbih ve Kubbet-üs Sahra  resimli çanta. Her şey o güne özel olmalıydı diye düşündük.
Çünkü yükümüz ağırdı.
Ayasofya müzeydi.

Bir Fatih geldi ve bizlerde yanında ölümüne durduk Allah yükümüzü aldık artık Ayasofya camii oldu.
Fakat müslümanın her daim yükü vardır. Şimdi yükümüz Mukaddes belde Kudüs.
Rabb'im o yükü de bizden almayı ve şanlı sancağımızın Allah'ın evi Kabe'nin üzerinde dalgalanmasını  görmemiz için yeni yükler yüklenmeyi nasip eylesin.
Yeter ki dik duralım. Açılacaktır tüm kapılar BİİZİNİLLAH...

Soru5
Şuurlu bir Müslümanın son 10 yıldaki Türkiyenin maruz kaldıgı olaylarda duruşu nasıl olmalıdır. Olaylara hangi pencereden bakmalıdır.

Cevap5
Bakacağımız pencere belli. Birinci sorunuza cevapta dediğim gibi, Ulul-emre itaat en mühim olanı.
Gezide olanlar hepimizce malum.Eger gezide liderimizi dinlemeseydik dışarı çıksaydık oluşacak kaosun önüne geçmek çok zor olurdu. Şu sözü hemen hatırlatayım. O dönem Basbakan olan Cumhurbaşkanı'ımız "yüzde elliyi evde zor tutuyorum" demişti.

Gerçekten sabrımız sınanıyordu. Şehitlerin kanından rengini alan şanlı bayrağımız yakılıyor , polisler taşlanıyor, camilere ayakkabı ile girip içerde içkiler içiyorlardı.

Ne yaptık. Zehir yuttuk Devleti'mize güvendik Ulu-l emre  itaat ettik. 
Aynı şekilde 15 temmuz da buna örnektir. O gece ne yaptık üçüncü sorunuzda uzun uzun anlattım. Fakat en önemli olan yine Ulu-l Emre itaat etmek vardı. O gece dışarı çıkın dedi ve devlet aklına güvenmeliydik çıktık. Eğer çıkmamış olsaydık şu an bu yazıyı da yazamıyor olurduk. O kadar açık ve net. Duruşumuz bu minval üzere olmalı. Yakın tarihi iyi okumalı neyin niçin yapıldığını yararı, zararını hesap ederek hareket etmeliyiz...