Şefkat ve Merhamet [ XV ]

Mücahit Demir mchitdmir@gmail.com
ABONE OL

Öz bilinç sahibi, nefsini her türlü kötülükten arındırmış, kendini ve doğayı doğru anlayan, basiret-feraset ve sorumluluk sahibi, sevgi güneşinde ruhunu yıkamış, hakikat yolculusunun yeni durağı kalbin salih ameli olarak şefkat ve merhamet…
         Adaletin alt erdemlerinde olduğu gibi bütün erdemler de salih amelin alt erdemidir. Salih amel, kalbi ve bedeni olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Diğer bir deyişle, iyi niyet, ihlas, muhabbet, merhamet kalbin ameli; cömertlik, kahramanlık bedenin ameli olarak kabul edilmiştir. Salih amelin en üst iki erdemi merhamet ve muhabbettir. Bu iki erdem, ahlâki ilkelerin temel amaçlarının toplumda dayanışmayı sağlama ve sevgiyi temel alarak cemaati(milleti) bir arada tutma rollerine sahiptir. Merhamet ve muhabbet erdemi, dini erdem hiyerarşisinde bu açıdan adalet erdeminin üstünde kabul edilmiştir. (Kınalızâde, 2012: 414-416).
            “Bize benzeyen şeylere şefkat ederiz ve bu benzerliği ne kadar çok hissedersek o kadar çok şefkat ederiz. Eğer bizlerde şefkat uyandıranın bu benzerlik olduğunu söylersek, eşyanın bizlere olan benzerliğini, bizleri acıda birleştiren ortak bağı keşfetmemizi sağlayanın da her şeyin üzerine dökülmeye hazır olan şefkat rezervimiz olduğu söylenebilir. “(Miguel de Unamuno) Bir annenin çocuğuna duyduğu şefkatin bir benzeriyle her insana yaklaşabilmek belki de erdemlerin en büyüğüdür. Çünkü her insan henüz işlenmemiş ve değeri açığa çıkarılmamış değerli bir maden gibidir. Bu madenleri işlemek evvela ailelerin ve öğretmenlerin başlıca görev ve ödevleridir. Ödev bilinci sorumluluk duygusuyla alakalıdır. Toplumda yaygın olarak görülen öfke ve şiddet ve acımasızlık merhamet ve sevginin eksik olduğunun bariz bir göstergesidir. Sevgi ve merhametin yeterince işlenememesi, küçük yaşta çocuklarımıza kazandırılamaması en büyük sosyal yaralarımızdan birisidir. Bir mazlumun canına kıymak veya bir çocuğun masumiyetine gölge düşüren her türlü eylem toplum tarafından en ağır şekilde cezalandırılmalı ve kanunlar suç işlendikten sonra devreye girmemeli, suç işlenmeden önce suçların işlenmesini caydırıcı nitelikte olmalıdır. Suçla ve suçluyla mücadele ederken bile sevgi ve şefkati askıya almamak o suçlunun rehabilite olup tekrar topluma kazandırılmasını hızlandıracaktır. İşte şefkat ve merhamet öyle hayati bir iksirdir ki, yokluğu toplum için ölüm; varlığı ise insanlığa hayattır.
           Doğru dikkat, bir irade eylemidir. Modern psikanalizin yaptığı incelemeye göre iradenin kaynağında dikkat ve niyet vardır. İradeyi kullanma çabası esasında dikkat etme çabasıdır. Bu, insanın dikkatini bir nokta üzerinde toplamaya zorlamasıdır. Dikkatini verme, sevgi duyulan kişiye özen, ilgi gösterilmesidir ve onu hoşnut etmek için çaba sarf etmeyi gerektirir. (Peck, Az Seçilen Yol, 121-122) Sevginin özen ve sevgi göstermesi en bariz şekilde annenin çocuğuna olan sevgisinde görülür. Anne çocuğunu büyütürken onun beslenmesine itina eder, yıkanma, giyinme gibi çocuğunun bakımıyla ilgili yapılması gereken işlemleri ihmal etmez, onu rahat ettirmek için her türlü çabayı gösterir. Çocuğuna karşı bu şekilde davranmayan annenin sevgisinden ise şüphe edilir. Fromm: “Sevgi, sevdiğimiz şeyin yaşaması ve gelişmesi için duyduğumuz etkin ilgidir.” Dolayısıyla ilgi, özen ve çabanın olmadığı ilişkilerde sevginin varlığından söz edilemez. Peck’e göre dikkat etmenin en önemli yolu dinlemektir. Karşıdaki insanı gerçek anlamda dinlemek ona yoğunlaşmayı gerektirir. Özellikle çocukları kazanma konusunda bu yöntem çok etkilidir. Çocuğu ona dikkatini vererek dinlemek, onun kendisini değerli hissetmesini sağlayacaktır. Böylece kendini değerli hisseden çocuk, değerli şeyler söylemeye başlayacaktır. Ayrıca çocuğu dinlemek onu daha iyi tanıma fırsatı verip ona daha çok şey öğretme imkânı sunacaktır. Son olarak da kendisine değer verildiğini gören çocuk karşısındakine de değer verecektir. Böylece bu döngü insanların tekâmül etmesini sağlayacaktır. Zira değer, değeri yaratır. Aynı şekilde sevgi de sevgiyi doğurur. (Peck, Az Seçilen Yol, s.127) Bizim inancımıza göre de durum benzerdir. “Müslüman müslümanın (din) kardeşidir. Ona zulmetmez. Onu tehlikeye atmaz. Her kim müslüman kardeşinin bir ihtiyacını giderirse Allah da onun bir ihtiyacını giderir. Her kim bir müslümanın bir sıkıntısını giderirse Allah da onun (bu iyiliği) sayesinde kıyamet sıkıntılarından bir sıkıntısını giderir. Her kim dünyada bir müslümanın (ayıbını) örterse Allah da kıyamet günü onun (ayıbını) örter.” (Müslim, Birr, 58 (Had. No: 2580); Buhârî, Kitabu’l-Mezalim, 4 (Had. No: 2310)
           “Bizim rolümüz anlamaktır. Bu anlayış bir köprü olmalıdır. Rolümüz daha fazlasını bilmeyi istemektir, anlamaktır. Bilmeyi istemektir. Hem kendi gerçeğimizi hem de başkalarının gerçeğini aramaktır. Rolümüz, kendimiz ve diğerlerinin kim olduğunu anlamaktır, kendimize ve başkalarına merhamet duymaktır. Bu merhameti bir nehir gibi genişletmektir çünkü insanları birbiriyle kalp kalbe, ruh ruha bir yapmanın tek yolu budur ta ki, hep beraber İnsanlık sıfatına layık oluncaya, tüm insanlık Tanrı’yla bir oluncaya kadar. Bir zincir birbirine kenetlenen ellerle başlar ve (en azından, bu boyutta ve bu zamanda) hepimiz, İlahî olanla güçlü bir şekilde temas ettiğimizi hissettiğimizde de sona erer.” (D. Steinberg Guzman)

20.12.2020
M. Mücahit DEMİR / Ülkepostası