MUHALEFET NE DEMEKTE ?

ABONE OL

Mustafa Satış hocanın Kaleminden Muhalet'in tanımı ve Türkiye'deki muhalefet'in doğruları ve yanlışları, Analiz...

Analiz Mustafa Satış

Tabi iç politika üzerine ne diyorlar. Bir de dış politikaya dair neler söylemekteler.
İç politikadakileri sıralarsak,
işsizlik  var.
Yoksulluk var.
Açlık var ve insanlar açlıktan dolayı intihar ediyorlar.
Adaletsizlik var.
Haksızlık var.
Hukuksuzluk var.
Kayırmacılık var.
Çok cinayet var, özellikle kadın cinayetleri var
Ben de ben ekleyeyim, dayak ta var, hele birine bir bağır başına neler geliyor gör !!!
Peki varmı bunlar ?
Tabi ki var, hem de nasıl ?

Şimdi ben, yahu bu saydıklarınız kendimi bildim bileli vardı desem, kim bilir  ne yaftalar yapıştırırlar bana.
Onun için böyle demeyeceğim, hatta var sayalım ki, Ak Parti iktidarından önce bunların hiç biri yoktu diye var sayalım.
Buraya kadar yüzde yüz anlaştık, itiraz yok. 
Muhalefetin asgari ücretten vergi kesilmemesine ve bu sınırın insanın kimseye muhtaç olmayacağı sınıra yükseltilmesine katılmamak hangi vijdana sığar ki. Yine ev kadınlarının sigortalı olması talebine kim hayır diyebilir ki. Yalnız bu talepte bulunurken verimliliğin artması nasıl sağlanacak hiç bir yol önerildiğine şahit olmadım. Bilen varsa söylesin bence.
Dr Hikmet Kıvılcımlı derdi ki '' İnsanlık var olduğundan beri sorunlar vardı ve halk şikayet ederdi. Sorunları ardı ardına saymakta değildir marifet,  bu sorunların üstesinden nasıl gelineceğini söylemektedir marifet''

O zaman, muhalefet ne söylüyor sorunların çözümü konusunda ona bakalım.
Her boydan muhalefetin çözüm yolları ile ilgili söylemlerini bulup tasnif etmek kolay olmadı.
Çünkü bu söylemleri yığınla aşureye çevrilmiş konuşmaların içinden ayıklayıp düzene koymak gerekti.

Başta saray masraflarının kısılması ve har vurup harman savurur gibi harcama yapmaktan vaz geçilmesi gerekiyormuş. Tabi ki har vurup harman savruluyorsa, belgeleriyle tane tane dökümünün yapılması gerekir, kim diyebilir ki '' oh oh ne güzel israf var, ne de güzel har vurup harman savuruyorlar ...'' Aynı şey, '' beş maaş alanlar var'' demek yetmez, sayın dökün ki böylelerinin yüzüne biz de tükürelim. Adı yok sanı yok, beş maaş veya elli bin TL. alanlar var demek boş konuşma değil de nedir.

Bir kere iktisat işlerinden birazcık anlayanlar, bu sözü edilen rakamların seksen milyonu aşan nüfusu olan bir ülkede bu rakamları ciddi bir adam konuşmaz bile. 
Zaten Külliyenin mini minnacık yavru sayıldığı bu ülkede kalantorların villalarından, jetlerinden, har vurup harman savurmalardan hiç söz etmez muhalifler. Bu tip muhalefet bildiğimiz, '' söyle ama, sakın gerçeği söyleme ve fazla ileri gidip fincancı katırlarını, yani para babalarını ürkütme'' politikasıdır aslında. 

İkincisi de, muhalifin diline doladığı devlet işletmelerinin özelleştirildiğidir. İddia edilir ki, bu işletmeler çok karlıydı, hani kel ölür sırma saçlı, ama ölür badem gözlü olur misali anlata anlata bitiremezler. Sanırsın altın yumurtlayan tavuktu da, Ak Parti iktidarı bu işletmeleri boğazladı.

Oysa, Disk'e bağlı maden İş sendikasında organizatör olarak çalıştığımdan bu işletmelerin çoğunu yakından tanırım. Bu KİT'ler tam bir arpalıktı, bin kişinin çalışması yeterli iş yerlerinde yedi bin, üç bin kişinin çalşmasının yeterli olduğu işletmelerde on sekiz bin kişinin çalışıyor göründüğü, iş saatinde mesela İs-Demir fabrikasında yığınla işçinin bağ bostan ektiği, yüksek fırınların hemen yanıbaşındaki hangarlarda fokurdayan semaver ve nargileler, sigara dumanınmdan gözün gözü görmez olduğunu daha önce anlatmıştım zaten.

İşin komiği, muhalefet bu özelleştirme işini diline dolayıp üstünde tepindiği halde, iktidara geldiğinde bu işletmeleri tekrar devletleştireceklermi, yoksa ne yapacaklarına dair bir şey de söylemezler hani.
Buradan ülke ekonomisine ne kazanılacak ta, sözünü ettikleri sorunları çözecek, bir türlü anlaşılmaz zaten.
Ne oldu şimdi ?
Külliyenin masrafını kıstık, özelleştirilmiş işletmelerin üzerinde çok konuşmakla beraber ne kazandığımız ve ne yapacağımız belli değil daha.
Verimliliği arttırmak lazım cümlesi sayısız kez tekrarlanmasına rağmen bu konuda ne yapılacağına dair de pek bir şey bulamadım.
İnanın çok samimiyim, ama muhalefetin bu söylediklerinden başka pek bi şey bulamadım. Arkadaşlar hatırlatırsa sevinirim ...

Analiz Mustafa Satış
 


GELECEK Partisi'nin oldukça gemşo başkanı Davutoğlu'nu kim tanımaz ki.
Bu konuda sayın Erdoğan bu peltek ve gerçekten çelimsiz adamı seçtiğinde aklıma '' böyle bir adamı seçti ki, sonra liderliğe oynayıp başına bela olmasın ...'' diyedir düşundüm.
Fakat bu konuşma özürlüye böyle bir fırsat tanıdığı için de taktir ettim sayın Erdoğanı. Bildiğiniz gibi ben de handikaplıkla mücadele eden bir adamım, on yıldır.
Sayın Erdoğan, bu adamın handikaplı olduğunu, liderliğe oynayamayacığını doğru tespit etmişti ama, bu kadar karakteri bozuk olduğunu anlayamamıştı.
Sayın Erdoğan'nın nasıl böylesine insan tanımadaa bir hata yaptığına hala bir anlam veremiyorum.
Davutoğlu'nun söylediklerine gelince, hükümette olsaydı, bunlardan daha felaket uygulamalara hiç itiraz etmeden imza atacağı ve attığı için söyledikleri üzerinde durmaya değmediğinden, söylediklerini geçersiz sayıyorum.


En çok konuşulan ve en önemli mevzunun tek muhattabıymış !!! gibi sunulan HDP-PKK ne diyor ?
Politik yaşamımda hiç karşılaşmadığım tuhaf bir pravakasyona şahit oldum. Barış süreci devam ederken, HDP'nin o zamanki muhteşem şişirilmiş balonu Selahattin Demirtaş, parlamento kürsüsünden
'' seni başkan ysptırmayacağız, seni başkan yaptırmayacağız, seni başkan yaptırmayacağız '' deyip inmişti.
Bu üç kere tekrarlanan sözün, nerdeyse bir asırdır sorunlarla debelleşen, yok sayılan, her türlü işkence ve kıyıma reva görülen Kürt halkının derdiyle ne ilşkisi vardı, anlamak olanaksızdı.
Hiç bir özelliği olmayan, bu tümüyle şişirilşmiş balon kendi kendini patlatınca, ardından, Kara yılan, Bese Hozat'ta bu minvalde demeçler patlatınca, olan olmuştu, yani istedikleri olmuştu.
Kulağına kim bilir ne vaatlerle fısıldanmış bu felaket sözlerinj yıllar yılı sorunlar içinde debelenmiş Kürt milletinin hangi derdini dile getirilmişti acaba. Şu anda bu Web sayfasında sinmiş Kürt zanelerine soruyorum, bu edinilen lafların Kürt insanının hangi sorunuyla ilintisi var buyrun söyleyin. Bıre tırrekler neden susuyorsunuz, bıre fırrekler neden koırkuyorsunuz ki gevendeler.
Ben söyleyeyim ne oldu, bu hezeyandan sonrasını. Ossuruktan tyeyyare Demirtaş içeride, tiyatro yazıyor, çay içip hatıldan tweet atarak zamanını geçiriyor ve Meral canisinin evinde sabah çayı içmek için yalvarmakta.
PKK yönetimi Suriye'de iç çamaşırı, kılık kıyafeti, silahı külahı ve en önemlisi maaşı ABD'ce sağlanan, eli tetikte ABD'den gelecek ''Türkiye'ye girin'' emrini bekleyen Kürt gençlerinin paralı asker yapıldığı bir konuma geldi.
PARDON, NE DEMİŞTİNİZ ?
KÜRT DEVLETİ Mİ DEMİŞTİNİZ ????


Bu bölümde, düyada bir benzeri olmayan, daha seçim bittiğininin ertesi günü erken seçim isteme felaketini, daha doğrusu komedya dellatesini irdeleyecektim. Fakat muhalefetin yeni gülü, samimi görüntülü ama gerçekte en samimiyetsiz figürü Babacan'ı Fox TV'de Kendisinden daha şahpaz İsmail Küçükkaya ile Çalar saat programını izleyince o programda söylenenleri irdelemenin daha yararlı olacağını düşündüm.
Babacan'ıb saatler süren programda söylediklerini defalarca izledi, farklı neler söylüyor diye.
Var olan sorunların, aslında bir kaç kat olduğunu defalarca vurguladı, Küçük kaya'nın defalarca '' Efendim, bu sorunlardan kurtulmak için çıkış yolunuz nedir ... '' sorusuna cevap olarak :
Dünyada çok para var, faizler eksideyken Türkiye çok pahalıya kredi alıyor ama bulamıyor..
Bu iktidara güven yok, ben gelirsem güveni sağlarım ve hemen kredi bulurum, bugün dünyada kredi bulmak en kolay iştir ...
İsmail Küçükkaya : Efendim güveni nasıl sağlayacaksınız ?
Babacan : Önce hukuka güveni sağlayacağım, bu memlekette insanların mallarına el konuyor ve hem yerli, hem yabancı sermaye mallarıma el konulur diye Türkiye'ye yatrırım yapmaktan korkuyor.
( Benim bildiğim Fetöcülerden başka kimsenin malına el konulmamıştı)
- Fikir özgürlüğü gerekiyor, her kes fikirlerini rahatça söyleyebililmeli ( Kendisi, kendilerinin iddiasıyla ülkenin en çok izlenen TV'sinde ve diğer tüm medyada konuşabildiklerine göre, özgürlükten kasıtları isteyen istediği gibi küfür etsin ve dava açılmasın kimseye )
- Eğitim sistemi yerlerde sürünmektedir, eğitimi yeniden organize edip kaliteli adam yetiştirmeliyiz ve biz bunu gerçekleştireceğiz.
( Peki bu kaç yılda gerçekleşir ?, ölme eşşeğim ölme gibi bir şey.
- Eğer Avrupa Birliğine girmek isteklerinde samimilerse, hemen ihale kanunu Avrupa ihale yasamalarının aynısını yapmalılar. Yapmazlar, çünkü samimi değiller.
İsmail Küçük kaya : Efendim başka bir TV'de 28 Şubat günlerinde kız kardeşinizden söz ederken ağlalamıştınız ve bu bazı kesimlerce çok eleştirildi, yine baş örtüsü edebiyatı diye, ne dersiniz ?
Babacan : Tabi ki bu bir kurgu değildi ve kız kardeşim de stüdyoda olduğu iöin o dönemde kız kardeşimin baş örtüsünden neler çektiğini hatırlayınca göz yaşlarımı tudamadım. Ancak bu olay bile istismar edildi, oysa bu şu demektir baş örtüsünden zarar görmiş insanlar şunu bilsinler ki, biz iktidara geldiğimizde baş örtüsü ve diğer kazanılmış haklarda en ufak gerileme olmayacaktır !!!
Kusura bakmayın, bu şarlatanın konuşmalarında söylediği tek şey'
' Ben para bulabilirim, piysada çok para var, bana güvenirler, benim iktidara gelmem lazım değilmi.
A bıre Nemrut, senin neyine güvenmiş olacaklar a bıre ruhu satılmış kevvaşe ...


Türkİye'deki muhalefetin tuıhaf bir taktiği var. Daha seçimin ertesi günü erken seçim istenir ve bu artık gelenek halini aldı.
Dünyanın neresinde böyle bir durum var bilemiyorum. Mesela yaşadığım İskandinav ülkrlerinde ve yakından takip ettiğim Avrupa ülkelerinde böyle bi şey yok.
Erken seçim istenmese bile, yarın seçim varmış modunda konuşmalar ve davranışlara bir anlam vermek olanaksız.
Evet, ben de mesela İsveç'teki gibi iki seçim arası tümüyle sessiz ve sakin olmasını isyemem ama, böylesine seçimin ertesi günü seçim varmış havasının da bir işe yaramayacağı düşüncesindeyim.
Mesela bu son seçimlerden bu yana biz hiç seçim atmosferinden çıkamadık.
Seçime daha iki yıl var ama, ülkede hiç böyle bir hava varmı, siz söyleyin.
Yüzde elli iki oy almış bir cumhur başkanına ana muhalefet partisi başkanı sözde cumhur başkanı diyor. O zaman seçimler neden yapılıyor ki. Ve neden bu kadar isteniyor ki.
Müzmin muhalifler gün yirmidört saat erlen seçim isterken
'' gördüğünüz gibi bu borudur '' sözüyle ünlenmiş eski genel kurmay başkanı '' 27 Mayısta erken seçime gidilseydi darbe olmazdı '' erken seçim istemiyle senkronize sözlerine tepki gelince '' ben darbeyi kast etmemiştim '' diyebiliyor..

Bütün muhalifler, yani müzminler yığınla TV kanallarında bağırıyorlar. Aslında bağırıyorlar değil de ağlıyorlar sanki.
'' İmdat ! bizi dövüyorlar, sayın Soylu nolursun bizi dövenleri yakala ...''
Yahu siz değilmisiniz '' bu memlekette adalet yok, kanun yok, nizam yok deyip her kese zart zurt .. '' küfreden.
Siz değilmiydiniz '' Memlekette hukuk yok, nizam yok, Faşizm var ... '' diyen.
Şu anda bile Selin Sayek Böke Halk TVde '' Bu ülkede devlet yıkılmıştır, yoktur, biz iktidara geldiğimizde devleti yeniden kuracağız '' diyor.
Tamam da, olmayan devletin, olmayan iç işleri bakanından ne yardımı istemektesiniz.
Size çok söyledim, sizin ne diktatörlükten, ne de Faşizmden haberiniz var.
Bakın çok az, ucundan azıcık göründüğünde nasıl nevriniz döndü,


Muhalefetin, özellikle CHP yöneticilerinin en önemli meziyetleri yalandır. Yalan söylemekte o kadar uzmanlaşmışlardır ki, bir yalanı kırk doğruya sarmalayarak sunmakta üstlerine yoktur.
Dile kolay, yüz yıldır insanların defterinden islamiyeti silip, yüreklerinden sökmek için verdikleri çabanın haddi var hesabı yoktur.
Üstüne bir de, kıyafet kanunu, harf devrimi ! gibi yer yüzünde eşi menendi olmayan kaideler getirip ve bu insanlıkta örneği olmayan kuralları devrim diye yutturma uğraşlarında yalanda zirve yapmışlardır.
İnsan insana böylesine kıyarmı yahu. Babam şalvar giyerdi, annemse kara çarşaf, amcalarım çefiigal.
Şapka takmak, pantlon giymek, papyon kravat takmak, tuvalet giyinmek, fırak giymek medeniyettir !!! diğerleri insan bile değildir dediler. Evladı babasının, annesinin, amcasının kıyafetinden utanır hale getirdiler.
Kemal tam bir alkolistti, öyle ki genç yaşta sirozdan ölmüştü. Alkolun uyuşturduğu beyniyle uykuya yatıp, sabahları aklına ilk gelen ucube şeyleri devrim ! diye sunma alışkanlığı vardı millete.
Şapka uğruna ne insanlar sallandırıldı dar ağaçlarında.
Hele bir düşünün, böyle bir uygulama, insanları aşşağılık kompleksine sokan, karakterini zedeleyen bir uygulama dünyanın hangi ülkesinde var. Ben hiç rastlamadım.
Şimdi yirmibirinci yüz yılda, Mustafa Kemale anıt kabir diye bir tapınak yapmışlar ve kabemiz budur deyip milyonları secdeye vardırıyorlar.
Mustafa Kemalin kurtuluş mücadelesinde yaptığı bir takım iyi şeyler varsa da, Kemali put yaparak insanların nefretine neden olmaktalar.
Her yıl 10 Kasımda memleketin her köşesinde saat onda, milyonlarca zurna çaldırıp insanları hazırolda durdurmaktalar.
Bu putprest sergerdelerin inanın ki yatacak yerleri yoktur ama ne hikmetse öylesine kuyrukları diktir ki şaşırıp kalırsınız.
İsterseniz KaKa'ya, Öztrak'a, vb. Kemalistlere bi bakın isterseniz, neyi kast ettiğimi daha iyi anlarsınız. Bir kaçının fotoğraflarını aşağıya almış bulunuyorum bakasınız diye.
Kemalist taraftarlar da daha pespayedir. Bu insan müsveddelerine, bak kar yağıyor ve bem beyaz desen, hayır efendim bu beyaz değil karadır derler.
Bi de öfkelenirler. Kara beyaz dediğiniz için siz suçlu olursunuz onların nezdinde.
Yöneticileri gibi kıvırmada ustalaşmadıkları için konuşurken adeta ayakta defülhacet yaparlar.
Ömür törpüsüdür bu kevvaşeler.
Ömrümüzü yediler.


Bütün muhalifler, yani müzminler yığınla TV kanallarında bağırıyorlar. Aslında bağırıyorlar değil de ağlıyorlar sanki.
'' İmdat ! bizi dövüyorlar, sayın Soylu nolursun bizi dövenleri yakala ...''
Yahu siz değilmisiniz '' bu memlekette adalet yok, kanun yok, nizam yok deyip her kese zart zurt .. '' küfreden.
Siz değilmiydiniz '' Memlekette hukuk yok, nizam yok, Faşizm var ... '' diyen.
Şu anda bile Selin Sayek Böke Halk TVde '' Bu ülkede devlet yıkılmıştır, yoktur, biz iktidara geldiğimizde devleti yeniden kuracağız '' diyor.
Tamam da, olmayan devletin, olmayan iç işleri bakanından ne yardımı istemektesiniz.
Size çok söyledim, sizin ne diktatörlükten, ne de Faşizmden haberiniz var.
Bakın çok az, ucundan azıcık göründüğünde nasıl nevriniz döndü,

Biri aşı olurken görüntü vermiyor sebebi ise "Hacı" olması imiş, bir diğeri de aşı davetine icap etmeyerek "sıramı bekleyeceğim" ile "halkçı kemal" rolüne oynuyor, tıpkı köylü kasketi takmakla halkçı olunduğunu zanneden Ecevit gibi.
Şu muhalefetin "muhalefet etne" tarzına bakar mısınız, bu ergen zekasını bile aşamayan kifayetsizlere memleket teslim edilir mi?
Memleketi batırırlar sonra da "ne yapalım siz de teslim etmeseydiniz" diyerek halkı suçlarlar.
Evet bu konuda haklılar, keskinlikle bunlara oy verenler suçludur, keza böyle bir pespayeliğe oy vermeyi izah edemiyorum, bunlara oy vermek için kendi kendisine acı çektirmekten zevk alan sado-mazoistlerden olmak gerekir, sonra da tecavüzden zevk almak kaçınılmaz olacaktır onlar için.


İYİ parti hepimizin yakından tanıdığı, iç işleri bakanlığı sırasında insan kasabı olarak anılmış ve gerçekten memleketi mezbahaya çevirerek bu lakabını hakketmiş, kadın görünümünde lakin günümüzün en hanzo erkeğine taş çıkartacak bir liderdir.
Bence, Meral hanım hiç proplem değil her kes tanıyor da, etrafında bir çok partiyi kıskandıracak, benim modern gladyatör dediğim, çok yetenekli laf ustaları, demagog ve çok hokkabaz elemanlar var. Tam at canbazları yani.
En çok ta bu bi sağdan, bi soldan vurabilen, tamamı makinalı tüfek gibi konuşabilen veya derecesiz terbiye almamış daha nice tipleri nasıl oldu da bu İYİ parti etrafında topladı, bunları bir araya toplayabilen güç nedir, bu tutkal neyin nesidir.
Tabi en yaygın kanaatin Fetö, yani ABD olduğu söyleniyor.
Ben de buna katılıyorum.
İYİ parti'nin söylediklerini tek tek ele almaya gerek duymuyorum ama bir ara fırsat bulursam Meral Akşener hanımın sayısı sonsuz söyleşilerini de ele alabilirim, çünkü söylemlerinde dinleyen her bir ferde vaad var ...