1989 yılı, Doğu Avrupa’daki totaliter rejimlerin çöküş yılı oldu. Ancak Bulgaristan’daki Türkler için bu yıl, sadece bir siyasi dönüşüm değil, varlık mücadelesinin zirveye ulaştığı bir yıl olarak hafızalara kazındı. Bu mücadelenin sembollerinden biri de Deliorman bölgesindeki Pristoe Köyü oldu. 20 Mayıs 1989 tarihinde bu küçük köy, büyük bir cesaretin ve zulme karşı dik duruşun adresi haline geldi.
1. Arka Plan: Asimilasyon Politikalarının Derinliği
1980'lerin ortalarından itibaren Bulgaristan’daki komünist rejim, “Yeniden Doğuş Süreci” adı altında Türklere yönelik sistematik bir asimilasyon politikası yürütmeye başladı. Türk isimlerinin Bulgar isimleriyle zorla değiştirilmesi, camilerin kapatılması, Türkçe konuşmanın yasaklanması, dinî ve kültürel faaliyetlerin bastırılması gibi uygulamalar, Türk halkını boğmaya başladı. Bu baskıların amacı, Bulgaristan Türklerini tarihî ve kültürel kimliklerinden koparıp sözde tek tip bir sosyalist Bulgar ulusu yaratmaktı.
2. Pristoe Köyü: Direnişin Mikrokozmosu
Pristoe, Deliorman bölgesinde tarih boyunca Türk kimliğini korumuş, kültürel direnci yüksek köylerden biriydi. 20 Mayıs 1989 günü bu köyde yaşananlar, sıradan bir protestonun ötesinde; insanlık onurunun bir kıvılcımıydı. Kadın-erkek, genç-yaşlı demeden köy halkı, sessizliği bozarak rejime karşı yürüyüşe geçti. Ellerinde dualar, dillerinde “Biz Türk’üz” sloganlarıyla adalet ve özgürlük talep ettiler.
3. Devletin Tepkisi: Sertlik ve Sindirme
Rejimin cevabı hızlı ve acımasız oldu. Güvenlik güçleri köye baskın düzenledi, onlarca kişi gözaltına alındı, bazıları cezaevlerine gönderildi, bazıları ise göçe zorlandı. Pristoe’deki direnişin duyulması üzerine Bulgaristan'ın farklı bölgelerinde de kitlesel yürüyüşler başladı. Özellikle Cebel, Mestanlı, Kırcaali gibi merkezlerde binlerce insan sokaklara döküldü.
4. Siyasi ve Sosyolojik Etkiler: Göç ve Uluslararası Tepki
Pristoe ve benzeri köylerdeki direnişlerin ardından rejim, Türkleri “gönüllü göç” bahanesiyle sınır dışı etmeye başladı. Yaklaşık 360 bin Bulgaristan Türkü, Türkiye’ye göç etmek zorunda kaldı. Bu durum uluslararası kamuoyunda büyük tepki uyandırdı. Avrupa Konseyi, Birleşmiş Milletler ve diğer uluslararası kuruluşlar Bulgaristan’a baskı yapmaya başladı. Neticede, aynı yılın sonbaharında diktatör Todor Jivkov görevden alındı.
5. Bugün: 35 Yıl Sonra Pristoe ve Türk Varlığı
35 yıl sonra Pristoe’ye dönüp baktığımızda birçok sorunun hâlâ çözümsüz kaldığını görüyoruz:
Türkçe eğitimi devlet güvencesi altında yok.
Pristoe'deki ve diğer bölgelerdeki şehitliklerin, direniş anıtlarının yapılması konusunda ciddi bir irade sergilenmiş değil.
Vakıf mallarının iadesi gerçekleşmedi.
Bulgaristan genelinde Türk basını, radyosu, televizyonu hâlâ aktif değil.
Dini özgürlükler kâğıt üzerinde var ama fiiliyatta sınırlı.
Sonuç ve Değerlendirme:
Pristoe Köyü, bir milletin hafızasında sadece bir mekân değil, bir direniş sembolüdür. O gün orada atılan her adım, sadece Bulgaristan’daki değil, tüm Türk dünyasındaki mazlumların sesi olmuştur. Bugün yapılması gereken; bu hafızayı diri tutmak, genç kuşaklara aktarmak ve kazanımların takipçisi olmaktır.
Direnişi başlatmak kadar, onu yaşatmak da bir görevdir. Pristoe’nin 20 Mayıs 1989’daki çığlığı, hâlâ duyulmaya değer bir çığlıktır. Bu çığlığı duyan, hisseden ve sahip çıkan her bir fert, Türk kimliğinin yaşayan bir parçasıdır.
Strateji Uzmanı
Gazeteci Yazar
Gökalp Şentürk
FACEBOOK YORUMLAR