BİR VATAN HAİNLİĞİ ÖYKÜSÜ?

ABONE OL

Firuz Türker / Ülke Postası Burada anlatacağım öykü ideolojik-politik nedenlerle 'vatan hainliği' suçlaması olayı değildir

Firuz Türker / Ülke Postası
Burada anlatacağım öykü ideolojik-politik nedenlerle 'vatan hainliği' suçlaması olayı değildir. Bu gerçek bir vatana ihanet öyküsüdür. Para karşılığında ülkesi aleyhine kullanılmak üzere bazı belgeleri (sahte veya değil fark etmez) ülkesinden kaçırarak yabancı güçlere teslim etme hainliğinin öyküsü.

Cumhuriyet tarihimizin en acımasız 'vatan hainliği' suçlamalarına maruz kalmış Nazım Hikmet, hiç bir zaman vatanına ihanet etmedi. Yaban ellerde vatan hasretiyle yanarak öldü. Yaşarken hep, 'Anadolu'da bir köy mezarlığına gömülme' düşleri kurdu. Eğer ülkesinden ayrılmak zorunda kalmasaydı o da tıpkı Sabahattin Ali gibi öldürülecekti.

Hangi sebeple olursa olsun ülkesinin aleyhine, yabancı güçlerle işbirliği yapmanın kabul edilebilir bir durum olduğuna inanan insanlar vatanlarına ihanet etmeye yatkın insanlardır. Eğer bunu fiiliyata dönüştürürlerse vatan haini olurlar. Örnek vermek gerekirse ikinci dünya savaşında ülkelerini işgal eden NAZİ katilleri ile, kendilerini ve ülkelerini Stalin diktatörlüğünden kurtaracağı bahanesinin arkasına saklanarak işbirliği yapan Sovyet vatandaşları vatan hainidir. Keza NAZİ işgalcileri ile anlaşarak Paris'i ve Fransa'nın büyük bölümünü onlara teslim ederek, NAZİ lerin kontrolü altında Vichy' de bir kukla hükümet kuran Mareşal Petain ve avanesi vatan hainidir.

Amerika'daki kumpas davasında 'tanık' olarak konuşan komiser Hüseyin Korkmaz, FETÖ den tutuklandığı halde FETÖ cü hakimlerin maharetiyle serbest kaldıktan sonra Türkiye'den kaçmış. Kaçarken 17-25 aralık düzmece belgelerini de yanında götürmüş. Koreli bir kadınla evli; bu nedenle önce Kore'ye gitmiş. Bence Koreli kadınla evlenmesi dahi gönül değil, hesap işidir.Oradan da hop, gerçek vatanına yani Amerika'ya ulaşmış. Elindeki sözde 'belgeleri' de Türkiye'ye karşı kullanılsın diye FBI a teslim etmiş. Bunun karşılığında 50.000.- USD para almış. FBI buna ev tutmuş. Kirasını ödemiş. Cebine harçlık koymuş, maaşa bağlamış. Utanmadan sıkılmadan bunları kendisi söylüyor. Hapisten kurtulmak için FETÖ cü olduğunu inkar etmiş. Bunun bylock kullanıcısı olduğunu Nedim Şener yazdı. Bir kırıntı adamlık vardıysa bunları kendi ülkesindeyken, kendi yurttaşlarının yüzüne söyleseydi ya. Nerde onda o dip. O aşağılık bir vatan haini.

Vatan hainleri bununla sınırlı değil. Amerika'da yan gelip yatıyor, Türkiye'ye haber salıp 'himmet' toplayıp gönderin diye talimat yolluyorlar. Rüyalarında 'haçlıların kendilerini kurtardığını' görüyorlar. Hala bunların talimatlarına uyup 'yesinler' diye 'himmet' gönderen varsa onlar da bu vatan hainlerine hizmet ediyor.

Kumpas davası ise Zarrap, sanıklıktan tanıklığa terfi ettiği anda çöktü. Türkiye'nin değil, Amerika'nın kirli çamaşırlarının ortaya döküldüğü bir davaya dönüştü. Bir kere FETÖ ile işbirliği açığa çıktı. Türkiye'nin ve Türk yetkililerin, FETÖ cüler eliyle gizli servislerince dinlendiği delillerde sabit. FBI, içerdeyken Zarrap'a 'gavatlık' bile yapmış. Kadın, alkol, uyuşturucu temin etmiş. Bunu Zarrap söyledi; onu da 'rüşvet verildi' denilen bir gardiyanın üstüne attılar. Böylesi bir davada FBI ın bilgisi dışında mümkün mü bu? Bizi aptal yerine koymaya kalkmayın oğlum. Ve işte gördüğünüz gibi ona buna paralar vermeler daha da neler çıkacak ortaya. Bu dava sonucunda Türkiye Amerika'yı, Amerika'da mahkum ettirecektir.

Vatan hainleri ise hainlikleri ile kalacak. Onlara kulak ve destek verenler ömürlerinin geri kalanını (eğer varsa) vicdani sızılarla geçirecek. Türkiye'ye bir şey olmayacak. Ne demiş Namık Kemal yıllar önce; '' Yere düşmekle cevher, sâkıt olmaz kadr-ü kıymetten''. Yaralanmış olabilir. Öldürmeyen darbe güçlendirir.

Firuz Türker / Ülke Postası