EY ÂMENÛ OLANLAR! YAPTIĞINIZ AKİDLERİ YERİNE GETİRİN!

ABONE OL

KİŞİ, KENDİSİ İÇİN İSTEDİĞİNİ KARDEŞİ İÇİN DE İSTEMEDİKÇE VE ŞAKASINDA DAHÎ YALANDAN KAÇINMADIKÇA; İMANI KÂMİL OLMAZ!..

“EY ÂMENÛ OLANLAR! YAPTIĞINIZ AKİDLERİ YERİNE GETİRİN!” (MÂİDE/1)
“KİŞİ, KENDİSİ İÇİN İSTEDİĞİNİ KARDEŞİ İÇİN DE İSTEMEDİKÇE VE ŞAKASINDA DAHÎ YALANDAN KAÇINMADIKÇA; İMANI KÂMİL OLMAZ!” (Buhârî-İmân/Ahmed-Müsned)
Dil, Allah-û Teâlâ’nın büyük nimetlerinden ve çok harika lütuflarındandır. O, cüssesi küçük ancak itaati ve günahı büyük bir organdır. Zirâ iman ve küfür, dilin şahitliği ile belli olur, ortaya çıkar. İman itaatin, küfür ise isyanın zirve noktasıdır!
Dil, âdeta söz vermede yarışır; sonra da nefs, genellikle o sözü yerine getirmeye yanaşmaz ve böylelikle sözünde durmamış olur.. Bu ise; münâfıklığın alâmetlerindendir… Efendimiz (S.A.V.); “Söz vermek de, karşıdaki insana vaad edilmiş bir ikram gibidir..” (Taberânî) buyurmuşlardır…
Abdullah b. Ebü’l-Hansa anlatır; “Allah Resûlü’ne peygamberlik verilmeden önceydi. Kendisiyle alışveriş yapmıştım ve bir miktar borcum kalmıştı. Bir yerde ödemek üzere anlaştık. Ona getireceğime söz vermiştim. Ancak o gün ve ertesi gün borcumu götüreceğimi unuttum. Üçüncü gün gittim ki, Allah Resûlü hala orada bekliyordu. Beni görünce; “Ey genç! Bana zahmet verdin; üç gündür seni burada bekliyorum..” buyurdu.” (Ebû Davud)..
Efendimiz (S.A.V.), yine bu ince mevzuyla ilgili şöyle buyurmuşlar; “ÜÇ HUY VARDIR Kİ; ONLAR KİMDE OLURSA, HER NE KADAR ORUÇ TUTSA DA/NAMAZ KILSA DA, MÜSLÜMAN OLDUĞUNU SANSA DA, O MÜNÂFIKTIR. Bunlar şunlardır;
Konuştuğunda yalan söyler..
Söz verdiğinde sözünde durmaz..
Emanet edildiğinde hıyânet eder..” (Buhârî/Müslim)..
“Yalan, münâfıklığın kapılarından bir kapıdır..” (Harâitî).. Hasan-ı Basrî (rah.) der ki; “Gizli ve açıktan yapılan şeylerin, sözlerin ve işlerin, giriş ve çıkışların birbirine uymamasının münâfıklıktan olduğu söylenir. Münâfıklığın temeli ise, yalan söylemektir.” Efendimiz (S.A.V.); “Konuştuğun konuda sana inanan bir kardeşine yalan söylemen en büyük ihanettir!” (Buhârî)..
Şunu iyi bilmeliyiz ki; yalan, bizâtihi kendisinden değil, muhataba ya da başkasına zarar verdiği için haram kılınmıştır. Yalanın en az derecesi, haber verenin kendisi de öyle olduğuna inanarak bir şeyi olduğundan farklı aktarmasıdır. Bazen bu durumda başkası zarar görebilir; bazen de bilmemekte faide vardır…
Deriz ki; konuşmak, insanın amacına ulaşması için bir vesiledir. Güzel bir maksada, doğru söyleyerek de yalan söyleyerek de ulaşılabiliyorsa, ona yalan söyleyerek ulaşmak haramdır.. Savaşı amacına ulaştırmak, iki kişinin arasını düzeltmek, kendisine karşı kusur işlenen birinin gönlünü kazanmak gibi hedeflere ancak yalanla ulaşılıyorsa, bu durumda yalan söylemek mubahtır. Lâkin; buna rağmen mümkün olduğu kadar ondan kaçınmak uygundur. Çünkü insan, yalanın kapısını bir defa araladığı zaman gerekmeyen yerlerde de yalanı âdet edinmesinden ve zaruret miktarını aşmasından korkulur…
Hz. Ömer (R.A.)’in halifeliği zamanında, İbn-ü Ebû Uzre ed-Düelî’nin hanımları, ona birtakım maddî menfaatler vermek suretiyle kendilerinin boşanmalarını sağlarlardı. Bu yüzden, insanlar arasında Düelî’yi üzen dedikodular yayılmış, bunlar onun kulağına kadar gelmişti. Bunun üzerine Düelî, Abdullah b. Erkam’ı evine götürdü, sonra hanımını çağırarak ona; “Allah aşkına söyle, bana kin duyuyor musun?” diye sordu..
Kadın; “Allah’ın ismiyle sorma!” deyince Düelî tekrar; “Allah aşkına söyle!” dedi.. Kadın; “Evet seni sevmiyorum!” diye cevab verince Abdullah b. Erkam ile beraber Hz. Ömer (R.A.)’in yanına vardılar.. Düelî söze şöyle başladı; “Yâ Ömer! Benim, hanımlarıma zulmettiğimi ve onlardan maddî menfaat alarak boşadığımı söylüyorsunuz. İbn Erkam’a sor!” deyince, İbn Erkam da, kadınların onu istemediğini bildirdi..
Hz. Ömer (R.A.), Düelî’nin hanımına haber gönderip çağırttı. Kadın, halasıyla beraber geldi. Ona; “Kocana kin beslediğini, onu sevmediğini söyleyen sen misin?” diye sorunca kadın; “Allah’a yönelip, O’na ilk önce ben tevbe ediyorum. Kocam bana yemin ettirdi, ben de yalan söyleyip günaha girmekten korktum. Ey Müminlerin Emîri! Gerektiğinde yuvanın hayrı için yalan söyleyebilir miydim?” dedi..
Hz. Ömer (R.A.)’in cevabı şöyle oldu; “Evet! Yalan söyle.. Eğer siz kadınların biri kocasını sevmezse, bunu ona söylemesin. SEVGİ ÜZERİNE KURULAN YUVALAR PEK AZDIR. ANCAK İNSANLAR, İSLÂM’IN HÜKMÜ VE SOYLARININ HATIRI SAYESİNDE YUVAYI DEVAM ETTİRİRLER…
Yalanın sonuçlarını tam olarak hesaplayabilmek, doğru ya da yalan söylemenin yol açacağı neticeleri farketmek kapalı ve zor olduğu için mümkün olduğunca yalandan sakınmalıdır.. İnsanların söyledikleri yalanlar genelde kendi menfaatleri içindir.. Misâlen; çokları mal ve itibarını artırmak amacıyla yalan söyler.. Yine elde etmemesi onu dinen hiçbir şekilde zarara uğratmayacağı hâlde gereksiz birtakım şeylere ulaşmak için yalan söyler.. BİR ÂLİMİN, SÖYLEDİĞİNİN HAKİKÂTİNİ BİLMEDEN FETVÂ VERMESİ VE KAYNAKSIZ, DAYANAKSIZ HADÎS RİVAYET ETMESİ DE YALAN KAPSAMINA GİRER.. ÇÜNKÜ ONUN MAKSADI, KENDİ NEFSİNİN FAZİLETİNİ İLÂN ETMEKTİR VE BÖYLECE “BİLMİYORUM!” DEMEKTEN ÇEKİNİR. BU DA, HARAMDIR..!
Rivayet ettiğimiz haberlere göre, her yalan melekler tarafından kayda geçer. Mubah olanlar da kayda geçer, hesabı görülür ve o yalandaki niyetinin doğruluğu, sahihliği araştırılır.. Çünkü her ne kadar ıslah maksadıyla yalan söylemek câiz görülse de; bu husus çok incedir ve ona pek çok aldatmaca karışabilir..! Bazen kişiyi yalana sevkeden şey, kişisel hisler ve hiç gereksiz maksatlar olur ve bu kimse görünüşte yalanına arabuluculuk süsü verir.. Her ne surette olursa olsun; EN SAĞLAMI, YALANI TERKETMEKTİR
Bazıları, faziletli âmellere teşvik ve günahtan şiddetle sakındırmak için hadîs uydurulmasının câiz olduğunu zanneder. Bu kimseler kendi itikadlarınca güzel bir iş yaptıklarını söylerler. Bu, en büyük hatalardan biridir! Efendimiz (S.A.V.); “KİM, BİLEREK BENİM ADIMA YALAN UYDURURSA, ATEŞTEKİ YERİNİ HAZIRLASIN!” (Buhârî/Müslim/Ebû Davûd).. Allah Resûlü adına yalan uydurmak hiçbir şeyle karşılanamayan büyük günahlardandır…
Bu hassas ve derin mevzunun hülâsası; İnsanın âzalarından en çok günah işleyeni dildir. Zirâ o, konuşmaktan yorulmaz, hareket etmesinde de meşakkât yoktur. İnsan da dilin âfetlerinden ve tuzaklarından sakınmada ihmalkâr davranır, onu kontrol etmeye önem vermez. Kısaca dil, insanları saptırmada şeytanın en büyük aletidir..! İnsanları, yüzleri üstü cehenneme sürükleyen ancak dillerinin kazandığı günahlardır.. Rabbim, bilerek ya da bilmeyerek dil'imizle işlediğimiz tüm günahlarımızı merhametiyle affeylesin.. Rabbim mahçup etmesin…
Hüccetü’l-İslâm İmam Gazâlî (K.S.).. Kitâbü Âfâti’l-Lisân/Dil Belâsı..