MİLLİYETÇİ, MUHAFAZAKAR VE DİNDAR GRUPLAR VE SİYASET.

ABONE OL

MİLLİYETÇİ, MUHAFAZAKAR VE DİNDAR GRUPLAR VE SİYASET-1

Tek partili Rejimden Çok Partili rejime geçiş 
1945’li yıllardan itibaren çok partili hayata geçiş ile birlikte milliyetçi-muhafazakar siyaset bir daha geri dönüşü olmayacak şekilde kendini göstermeye başlamış ve 1950 yılında DP ve Menderes iktidara gelmiştir. 

Necmettin Erbakan 60’lı yılların sonuna doğru “Milli Görüş” adıyla ve “önce iman ve ahlak” teması ile İslam’ın özüne vurgu yaparak, kendine münhasır bir “Siyasal İslam” anlayışı ortaya çıkarmaya çalıştı. Erbakan aynı zamanda, toplumun İslam’ın öngördüğü gerçek iman ve ahlak ile aydınlanması gerektiğini de iddia ediyorlardı. Bu anlayış ile bir nevi geleneksel cemaat ve tarikat yapı ve anlayışlarını da karşısına almıştı. Milli görüş siyaseti,  AP, CHP, MHP, DYP, ANAP, gibi büyük ve köklü siyasi rakipleri tarafından “İslam’ı siyasi amaçları için kullanıyorlar, kendilerinden başkasını Müslüman görmüyorlar” şeklinde sık sık eleştirilirken, geleneksel dini yapılar kendi politik alanlarında tutulmaya çalışıyordu. 

Asker kökenli Alpaslan Türkeş’te yine 60’lı yılların sonuna doğru Türk-İslam sentezi bir siyasal anlayışla MHP’ni kurmuş. O da vefat ettiği 1997 yılına kadar Türk siyasetinde sağ iktidarlarda koalisyon ortağı ve Başbakan yardımcısı olarak önemli fonksiyonlar icra etmiştir. Ölümünden önce İslami duyarlılığı ağır basan bir grup Muhsin Yazıcıoğlu liderliğinde MHP’den ayrılmış ve BBP adıyla yeni bir parti kurmuştur.

Milli görüş hareketi de, 2 binli yıllara kadar olan süreçte tek başına iktidar olamadı ama koalisyon iktidarlarının önemli ortağı, Erbakan’da başbakan yardımcı ve başbakan olarak Ülke yönetiminde söz sahibi oldu. 

Bu süreçte, Milli görüş siyaseti İslam vurgusu, Alpaslan Türkeş’te Türk ve Türkçülük vurgusu yaptıkça, sağ ana merkez partilerin sosyal kitleleri kendi kontrollerinde tutmak için dine ve milliyete daha saygılı ve toleranslı davrandıkları, siyaset argümanların da bu vurgulara yer verdikleri görülüyordu.

Siyasal İslam, Tepkisel bir hareket midir?
Osmanlı imparatorluğunun yıkılması ve büyük bir bölümünün batılı(Hıristiyan) güçler tarafından sömürge haline getirilmesi, Türkiye’nin de İslam esaslı yönetim ve sosyal yapı anlayışından ayrılarak laik bir rejim kurması, İslam coğrafyalarında ve geleneksel sosyolojilerde İslam’ın hezimeti olarak algılanmıştır. Kökleri daha eskilere dayanmakla birlikte, Türkiye dışındaki İslam coğrafyalarında 1960’lı yıllara kadar siyasi ve askeri usullerle bağımsızlık ve kurtuluş mücadelesi verilmesine, Türkiye’de de Cumhuriyetle getirilen laik rejimin İslami bir rejimle değiştirilmesi düşüncesine odaklanılmasına genellikle Siyasal İslam denilmektedir. Yani İslam’ın insanı fert olarak 360 derece kuşatıcılığı ve varlıkla uyumlu kamil/örnek insan ortaya çıkarma önceliği muvakkaten bırakılarak, önceliğin eldeki tüm imkan ve araçlarla bir İslami yönetim/iktidar/devlet tesis etme hedefine odaklanılması motivasyonu Siyasal İslam’ın yükselmesindeki en önemli dinamik olduğu değerlendirilmektedir.

Türkiye’de, Cumhuriyetin ilanı ve laik rejime geçiş ile birlikte ülkenin çeşitli yerlerinde lokal bazda tepkiler olmakla birlikte, bunlar asayiş kuvvetleri ve adli(istiklal) mahkemeler yoluyla bastırılmış olmasına rağmen, Osmanlının son zamanlarından itibaren sosyal ve siyasal bölünmüşlük devam etmiştir.

Atatürk zamanında kurulan muhalif! partiler içinde siyasal İslam kendini göstermek istemiş ancak Atatürk buna fırsat vermemiştir.

Kürtçülük, Türkçülüğe ve Türkiye Cumhuriyeti’ne bir tepki anlayışı mıdır?
Osmanlı parçalanarak bölgesinde çok sayıda milli devletler teşekkül etmiş, Türklerde Kürtlerle birlikte 1920 yılından itibaren Anadolu’da Türkiye Cumhuriyeti devletini kurmuştur. 

Türkiye’nin Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren batı kültüründe bir Türkçülük ve ulus-devlet inşasına yönelerek Kürtlerin varlığını görmezden gelmesi, Kürtlerin tepki göstermesine ve bu tepkinin zaman içerisinde çeşitli şekillerde nüksetmesine neden olmuştur. Birçok kimse tarafından 1980’li yıllardan itibaren Kürtlerin ayrı bir devlet kurmasını savunan silahlı bir terör (PKK) örgütünün kurulmasının da temelinde bu tepkinin bulunduğu değerlendirilmektedir. 

Kürt hareketi 1990’lı yıllardan itibaren Legal siyasi partiler şeklinde de kendini göstermiş ancak terör örgütü PKK ile aralarına mesafe koymadıkları, aralarında geçişken ilişkiler bulunduğu ve bölücülük faaliyeti yaptıkları gerekçesiyle adli makamlar tarafından birçok kere kapatılmış olsa da, bir yenisi kurularak halen DEM Parti adı altında siyasal yapısı devam etmektedir.

İçinde bulunduğumuz şu günlerde MHP lideri Devlet Bahçeli’nin “terörsüz Türkiye”, Kürt siyasi ve Terör örgütünün ise “toplumsal barış ve demokratik toplum” temasıyla başlattıkları bir projenin hayata geçirilmeye çalışıldığını görüyoruz. Şu anda bu projenin maiyetini çok kimse bilmiyor olmakla birlikte, 2013 te başlatılan çözüm sürecinin bir başka versiyonu olabileceği şeklinde yaygın değerlendirmeler yapılmaktadır. Bizim kanaatimiz de aşağı yukarı böyle olmakla birlikte, Erdoğan’ın CB’lığına aday olmasının önünü açacak hukuksal bir alt yapı için de değerlendirilebilecek bir potansiyele sahip olmasıdır. Ayrıca, şu anda laik karakterde devam eden Türkiye’de ki Kürt siyasi hareketinin Suriye, Irak ve İran’daki hareketlerle entegre oldukça muhafazakarlaşacağı şeklindedir. (Milliyetçi-muhafazakar analiz bir sonraki bölümde devam edecek)

Haşim EFE