O kıldığın Namaz değil!..

ABDESTİN HAKİKATİ  Bilinmelidir ki, temizlik iki nevidir: Biri zahirdeki (bedenî) temizlik, diğeri (bâtındaki) kalp temizliğidir

O kıldığın Namaz değil!..
19 Kasım 2017 - 22:36
ABDESTİN HAKİKATİ 
Bilinmelidir ki, temizlik iki nevidir: Biri zahirdeki (bedenî) temizlik, diğeri (bâtındaki) kalp temizliğidir. Bedendeki temizlik olmadan namaz sahih olmadığı gibi, kalpteki taharet olmadan da marifet sahih olmaz. Beden temizliği için mutlak su lazımdır. Karışık, kirli ve kullanılmış bir su ile temizlik yapmak caiz değildir. Kalp temizliği için de hâlis ve saf bir tevhit lazımdır. Karışık ve dağınık (muhtelif ve müşevveş) bir itikat (bu işe) lâyık olmaz. İmdi, sufiler zümresi, sürekli olarak zahirde temizlik, batında tevhid üzere bulunurlar. Nitekim Resulullah(sav): “ Daima abdestli ol ki, iki muhafızın(melek) seni sevsin” diye emretmişlerdir. Yüce Mevla da : “ Muhakkak ki, Allah tevbe edenleri sever, temizliğe ihtimam gösterenleri sever” (Bakara,2/222) buyurmuşlardır. İmdi zahirdeki temizliğe devam eden kimseleri melekler severler. Bâtında tevhit üzere bulunanları da Yüce Allah sever.

İmdi, zahirdeki temizliğin, sır ve ruh temizliğine uygun olması lazım gelmektedir. Yani (abdest alınırken) el yıkandığı zaman, kalbin de dünya sevgisinden yıkanması icabetmektedir. İstinca yapılırken, zâhirdeki necasetten necata ermek talep edildiği gibi, bâtın ve kalp ile masivayı sevmekten necata ermek de hedefe alınır. Ağza su konulduğu zaman, şüphesiz ki, o ağzın mâsivanın zikrinden tahliye edilmesi de gerekir. İstinşak (burna su çekmek) yapıldığı zaman, abdest alan zatın, şehvetin kokusunu kendisine haram kılması lazımdır. Yüz yıkandığı zaman, abdest alan şahsın alışık olduğu ve ünsiyet ettiği şeylerin tümünden yüz çevirmesi ve Hakk’a yönelmesi icap eder. Elini yıkadığı vakit, bütün nasip (ve hazlarından) tasarrufunu kesmesi gerekir. Başını mest ettiğinde, işlerini Hakk’a teslim etmesi lazımdır. Ayağını yıkayınca, her iki temizliğin de hâsıl olması için Allah Teâlâ’nın emretmiş olduğu haktan gayrı bir yerde ikâmete niyet etmez. Çünkü şer’î emirlerin zâhiri emirlerinin hepsi bâtına rabtedilmiştir. Meselâ iman, zahirde dil ile ikrâr, bâtında kalp ile tasdiktir. Niyetin hakikati dil ildedir, taatın hükümleri ise beden üzerinedir. İmdi temizliğin yolu, din ve dünya afetlerinde tedebbür ve tefekkür etmek, düşünüp taşınmaktır. Çünkü dünya çok gaddar bir yerdir, fena mahallidir. Uzun uzadıya mücahede yapılmadan kalp dünyadan tahliye edilemez. Mücahedelerin en önemlisi zâhirdeki âdaba riayet etmek ve her halukârda onu muhafaza etmektir. Zâhirdeki temizlik su ile, bâtındaki temizlik tevbe ve Hak Teala’nın dergahına rücû etmekle olur. Tevbe eden kimse hiç günah işlememiş gibi olur.

Hallac’ın arkadaşlarından Şibli, bir gün abdesthaneden çıkmış camiye gitmek için hatiften bir sesin kendisine: "Zâhirini yıkadın, fakat kalp safası nerede," dediğini işitmişti. Şibli daha sonra der ki.” Derhal geri döndüm. Bütün mülkümü ve mirasımı bağışladım. Bir sene müddetle, namazın kılınmasını câiz kılan şu elbise miktarından fazla bir şey giymedim. Sonra Cüneyd’e (Cüneyd-i Bağdadi) geldim. Bana dedi ki: “Yapmış olduğun o temizlik gayet faydalı bir taharet oldu. Allah seni daima temiz kılsın!”

Yine Beyazıd-ı Bistami demiştir ki: “ Ne zaman dünya düşüncesi gönlümden geçse, abdest alırım, ahiret düşüncesi geçince de gusül yaparım. Çünkü dünya muhdestir (veya muhdesedir; hades yeridir) Onda düşünmek de hades (abdesti bozan bir pisliktir). Ahiret, gaybet mahallidir. (Kendinden geçme yeridir. O halde) ahirette rahatlık bulmak cünüplüktür. Onun için hadesten taharet ve cenabetlikten ise gusül yapmak farz olur.”
NAMAZIN HAKİKATİ
Allah Teâlâ “Namazı kılınız, zekat veriniz” (Bakara,2/43) buyurmuştur. Peygamberimiz(as) de “ Size namazı ve kölelerinizi tavsiye ediyorum” demiştir.

Lügatte salat(namaz), zikir, inkıyad ve boyun eğmek mânasına gelmektedir. Fıkıh alimlerinin kullandığı özel bir tabir olarak namaz, bilinen mutad hükümlerin ismidir. Namaz, Hak Teâlâ’dan; “Beş vakitte namaz kılınız” şeklinde gelmiş olan bir emirdir. Namaza girmeden evvel, namazın bir takım şartları vardır. Birincisi: Zâhirde necasetten, bâtında şehvet ve suflî arzulardan arınmak ve temizlenmektir. İkincisi: Zâhirde elbiseyi necasetten temizlemek, bâtında bu elbiseyi helâl yoldan temin etmektir. Üçüncüsü: Zâhirde ruhu, afetlerden ve hâdis şeylerden, bâtında fesat ve günahtan temizlemektir. Dördüncüsü: Kıbleye karşı yönelmektir. Zâhir kıblesi Kâbe, bâtın kıblesi Arş, sırrın (ve ruhun) kıblesi müşahadedir. Beşincisi: Şeriatın zâhirde namaz vaktinin girmesi ve hakikatin derecesinde bu vaktin devam etmesi şartı ile, kudret halinde zâhirin kıyamı, kurbet (ve uluhiyete yakınlık) gülistanında bâtının kıyamı (elif gibi dosdoğru) olmasıdır. Altıncısı (İlahi) dergâha yönelmede niyetin hâlis olmasıdır. Yedincisi: Heybet makamında tekbir, vuslat mahallinde kıyam, tertil ve azamet ile tilâvet, huşu ile rukû, tezellül ile sücûd, içtima ile teşehhüd ve sıfatın fâni olması ile selâmdır.

Kullar için abdest, tevbe yerindedir. Mevlana gibi bir yüce pîr'e taalluk ve onun eteğine sarılmak, isabetle kıbleye yönelme yerindedir. Nefs mücahedesi ile uğaraşmak, namazdaki kıyam yerindedir. Daimi zikir, namazdaki kıraat yerindedir. Tevazu rükû yerindedir. Nefsi tanıma ve onun hakkında marifet sahibi olmak sücûd yerindedir. Teşehhüd, üns makamı yerindedir. Selâm, dünyadan tefrit ve ayrılma, makamların kaydından çıkma yerindedir. Bundan dolayıdır ki, Resulüllah(sav), bütün meşreplerden kesildiği vakit, hayretin kemâli mahallinde şevke tâlip olur, meşrebe taalluk eder ve o zaman “ Ya Bilal, ezan ve namazla bizi ferahlandır”  derdi.

Hâtem Asamm’a: Namazı nasıl kılıyorsun diye sormuşlar; şöyle yanıtlamış: “ Namaz vakti gelince, biri zâhiri diğeri bâtıni olmak üzere abdestimi alırım. Zâhiri abdest su ile, bâtıni olan tevbe iledir. Sonra camiye girerim. Mescid-i Haram’ı kendime şahit tutarım, Makam-ı İbrahim’i iki gözümün (veya iki kaşımın) ortasına korum. Cenneti sağ yanıma. Cehennemi sol yanıma, Sırat Köprüsü’nü ayağımın altında ve ölüm meleğini, yani Azrail’i ardımda olarak görürüm. O vakit azimle Allahu ekber der, hürmetle ayakta durur, heybetle Kur’an okur, tazarru ile secde eder, tevazu ile rükua varır; hilim ile ve vakarla teşehhüd için oturur, şükür ile selâm veririm.”

(Kaynak : Hucviri, Keşfü'l Mahçup / Süleyman Uludağ)

UlkePostası/M.Mücahit DEMİR

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum